Türk Lirası mı Döviz mi?

Av. Bülent SEYHAN

Bu yazı Platin Dergisi’nin 13. sayısında yayınlanan yazıdan alıntı bir bölümdür:

Son günlerde artan devalüasyon beklentisinin borsa üzerindeki etkisi ve yabancı para ile borçlanan okurlarımızın durumunu inceleme konusu yapacağız.  Develüasyon, milli paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesidir. Son günlerde artan bu söylentinin birinci nedeni ihracatın artırılması gayesinden kaynaklanıyor. TL’nin devalüe edilmesi sonucunda yabancı para birimleri değer kazanacak. Bu gibi durumlarda, borsa olumsuz etkilenir ve yatırımcılar dövize kayar. Piyasadaki devalüasyon fısıltısı, paranın yönünü dövize kaydırır.

Devalüasyon yapılması halinde, yabancı para ile borçlanan borçluların bir gün içinde borçlarının çok fazla artacağı düşünülürse, borçlular ve borsada yatırım yapanlar için devalüasyonun önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. (Devamı Platin Dergisi 13. sayıda…)

Seyhan Hukuk Bürosunun kurucu ortağı Av. Bülent Seyhan 1998 – 1999 yılları boyunca Ulusal Ekonomi dergisi olan PLATİN’de yatırımcıların karşılaştığı sorunlar ve Sermaye Piyasası Kurumu mevzuatı gibi konuları ele alan makaleleri yayımlanmıştır. Makaleleri sayesinde Borsa İstanbul İMKB oluşumunda katkılar sağlamıştır. Bu Makaleler dizisinde Av. Bülent Seyhan’ın yazılarını inceleyebilirsiniz.

Türkiye’de Turkuaz Kart Nasıl Alınır?

Türkiye’de ikamet edebilme ve çalışma izni anlamına gelen ve şartlar tamamlandıktan sonra Türk vatandaşlığına geçişin çok daha kolay olduğu uygulamanın adı “Turkuaz Kart” uygulamasıdır. Turkuaz Karta ilişkin hususlar 17 Mart 2017 tarihinde yürürlüğe giren Turkuaz Kart yönetmeliği ile ortaya konmuştur.

Bu yönetmeliğe göre Turkuaz Kart sahibi olabilmek için aşağıdaki şartlar gereklidir:

“Turkuaz Kart;

a) Eğitim düzeyi, ücreti, mesleki bilgisi ve deneyimi, bilim ve teknolojiye katkısı ve benzeri nitelikleri itibarıyla yüksek nitelikli işgücü olarak değerlendirilen,

b) Yatırım veya ihracat düzeyi, sağlayacağı istihdamın büyüklüğü, bilimsel ve teknolojik gelişmeye yaptığı katkı ve benzeri özellikleri itibarıyla yüksek nitelikli yatırımcı olarak değerlendirilen,

c) Bilimsel ve teknolojik gelişmeye katkı sağlayan veya bilim, sanayi ve teknoloji alanlarında uluslararası düzeyde ülke menfaatleri açısından stratejik kabul edilen çalışmalar ve araştırmalar yapan bilim insanı veya araştırmacı,

ç) Kültürel, sanatsal veya sportif faaliyetler açısından uluslararası düzeyde başarılı olan,

d) Türkiye’nin veya Türk kültürünün uluslararası tanınırlığına veya tanıtımına katkı sağlayan, Türkiye’nin milli menfaatlerine ilişkin hususlarda uluslararası düzeyde faaliyette bulunan yabancılara verilebilir.”

Turkuaz Kart başvurusunda bulunmak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na veya Türkiye’nin yurtdışı temsilciliklerine başvurmak gerekmektedir. Bu işlemler vekalet verilerek bir hukuk bürosu aracılığıyla da yapılabilmektedir.

Ticareti Terk Suçu

Tacirler ticareti tamamen terk ettikleri zaman belli sorumluluklar doğar. Bu sorumluluklar yerine getirilmediğinde ise belli yaptırımlarla karşılaşabilirler. Bu durumlardan birisi de ticareti terk durumunda İİK m. 44’te belirtilen sorumluluklardır. 

İİK madde 44’e göre “Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur.” Eğer tacir bu bildirimi yapmazsa İİK gereği ticareti terk suçunu işlemiş olur ve yaptırımlarla karşılaşabilir.

“Madde 44 – (Değişik: 18/2/1965-538/22 md.)

Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur.

Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mütat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemiyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.

Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.

Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.

Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.

Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hak- kının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.

Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir.”

Ticareti terk suçu işleyen bir tacir için yaptırım ise İİK madde 337/a’da düzenlenmiştir. Bu düzenemeye göre ticareti terk ettiğini ve bütün aktif pasif ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmayan tacirler yetkili İcra Ceza Mahkemesi’nde görülecek dava ile üç aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilirler.

“Ticareti terk edenlerin cezası:

Madde 337/a – (Ek: 18/2/1965-538/133 md.; Değişik: 31/5/2005-5358/8 md.)

44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.

Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır.”

Öte yandan bu suça ilişkin belli başlı tartışmalar söz konusudur. Bu tartışmalardan birisi bir şirketin (yetkilisinin) bu suçu işleyip işleyemeyeceğidir. 2009 yılı öncesinde, şirket yetkilisinin şirketin ticareti terk etmesinden ötürü doğan sorumluluğu yerine getirmemesinden dolayı bu suçu işleyebileceğine yönelik Yüksek Yargı kararları mevcuttur. Bu davalara ilişkin kararlar 2009 yılı sonrası değişerek ve  şirket yetkilisinin bu suç sebebiyle cezalandırılamayacağına ilişkin kararlar çıkmaya başlamıştır. 2012 yılında ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu konu ile ilgili karar vermiş ve bir şirketin ticareti terki neticesinde bu bildirimi yapmayan yetkiliye ceza verilebileceğini karara bağlamıştır. Esasen bu tartışmaların çıkışı daha çok kanunun gerçek taciri kast ettiği yönündeki düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu konuda yukarıda belirttiğimiz yönde karar vermiştir.

Öte yandan YCGK’nin bu kararına ilişkin bilinmesi gereken bir başka husus ise ticareti terkin tam anlamıyla ne zaman yapılmış sayılacağına ilişkindir. Bununla ilgili Yüksek Yargı kararlarında ölçüt, uygulamada zaman zaman iddia edildiği gibi tebligatın yapılamaması değil, zabıta yoklaması ve vergi dairesinden yapılacak yoklama ile öğrenilmesi gerektiğidir.

Stj. Av. Haldun BARIŞ

Süreli – Süresiz Çalışma İzni Nedir ?

Süreli Çalışma İzni Nedir?

6735 Sayılı Kanunun Madde 10/1-2 bendine göre başvurusu olumlu değerlendirilen yabancıların iş ve iş sözleşmesi süresini aşmamak kaydıyla geçek veya tüzel kişiyle ya da kurum veya kuruluşlarla belirli bir iş yerinde ya da aynı iş koluna bağlı belirli yerlerde çalışmak üzere ilk başvuruda en fazla 1 yıl olmak üzere geçerli  çalışma izni verilir.

İlk yılı tamamlayan başvuruları olumlu değerlendirilen şahısların aynı iş yerine bağlı olarak yapmış olduğu uzatma başvurusu öncelikle iki yıl olarak, daha sonraki başvuruları da üç yıla kadar çalışma süreci uzatılmaktadır. Ancak farklı bir iş yerinde çalışması durumunda aynı maddenin 1. fıkrası geçerli sayılmaktadır.

Süresiz Çalışma İzni Nedir?

Türkiye’ de uzun süreli ikametgah almış olan veya en az kanuni olarak çalışma izni olan yabancılar süresiz çalışma izni için başvuruda bulunabilirler. Ancak Süresiz Çalışma izni almış olan yabancılar başvuru şartlarını sağlamaları durumunda dahi mutlak hak kazanmış sayılmamaktadır.

Süresiz çalışma izni hak kazanmış olan yabancılar; uzun dönem (uzun süreli) ikametgah izninin sağlamış olduğu tüm haklardan yararlanabilir. Özel kanundaki düzenlemeler hariç sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak kaydı ile mevzuat hükümlerine tabi kalmak şartı kaydıyla Türk vatandaşlarına tanınmış olan bütün haklardan yararlanabilirler. Ancak süresiz Çalışma izni kazanmış olan yabancılar seçme seçilme, kamu kurumlarına girme hakkı bulunmamakta olup, askerlik hizmeti yapma yükümlülüğü bulunmamaktadır.

Bağımsız Çalışma İzni

Profesyonel meslek grubundaki yabancı kişilerin; kanunda belirtilen özel şartları sağlaması kaydıyla bağımsız çalışma izni verilir.

Uluslararası Çalışma politikası doğrultusunda; yabancının eğitim düzeyi, meslekteki deneyimi, bilim ve teknoloji alanında vereceği destek, Türkiye’de yatırımlarının ülke ekonomisine desteği, istihdam etkisi, İş gücü Politikası Danışma Kurulu önerileri doğrultusunda  Bakanlıkça belirlenecek diğer hususlar dikkate alınarak bağımsız çalışma izni verilir. Bağımsız çalışma izni yabancıya süreli olarak düzenlenir.

Süreli – süresiz çalışma izinleri.

Sosyal Medyada İşlenen Suçların Soruşturulması

Haldun BARIŞ[1]

Giriş

            Günümüzde sosyal medya kullanımının yoğunluğu yadsınamayacak düzeylere ulaşmıştır. Sosyal medya, kullanıcılarına sağladığı eşsiz sınırsız alan ile her kesimden insanın kullandığı ve içerikleri ile katkı sağladığı bir iletişim dünyasıdır. Hiç şüphesiz bu denli etkili mecraların denetlenmesi ve bu ortamlarda yasal bir takım düzenlemelerin yapılması kaçınılmazdır. Nitekim pek çok ülke sosyal medya mecraları ve kullanıcılarının işleyebileceği suçlara yönelik pek çok düzenleme yürürlüğe koymuştur. Ancak bu düzenlemelerin işlerliği ve bu suçlara yönelik soruşturma aşamasında delil elde edilebilmesi oldukça güçtür ve kendine has bir yapıya sahiptir. Bu nedenle konuya ilişkin çalışmaların artması gerekmektedir.

            Sosyal medyada işlenen suçlara bakıldığında oldukça geniş bir skalaya sahip olduğu görülür. Bilişim suçları, hakaret suçu, tehdit suçu, cinsel taciz suçu, şantaj suçu, dolandırıcılık suçu, müstehcenlik suçu, kişisel verilere ilişkin suçlar vd. sosyal medya mecraları aracılığıyla en çok işlenen suçlar olarak sayılabilir.[2] Öte yandan zaman zaman anayasal düzene yönelik suçlar da sosyal medya mecraları aracılığıyla işlenebilmektedir.

Sosyal medyanın insanlara sağladığı özgürlük ortamı, anonimlik, gizlilik güvencesi ile sosyal medya mecraları aslında suç işlemeye oldukça müsait alanlardır. Öte yandan elbette faydalarının saymakla bitmeyeceği, düşünce ve ifade hürriyetine çok ciddi katkıda bulunan bu mecraların bu bağlam da gözetilerek ele alınması gerekir. Dolayısıyla sosyal medya mecralarındaki suç şüpheleri veya bu alana yönelik düzenlemeler, insanların düşünce ve düşündüklerini rahatça ifade edebilme hürriyetine balta vurmamalıdır.

Yukarıda bahsettiğimiz hususla ilgili sosyal medya mecraları da bir tartışmanın içerisindedirler. Özellikle Batı’daki tartışmalar sosyal medyadaki denetimin nasıl olacağına yönelik olarak sürmektedir. Bu noktada tartışmalar başlıca; uluslararası antlaşmalar ile denetim yapılması yönünde veya devletlerin denetim yapması yönünde veya sosyal medya mecralarının kendi içlerinde bir denetim mekanizmaları kurmaları yönündeki görüşlerde toplanmıştır. Bu tartışmaların ana odağı ise denetim ile ifade özgürlüğünün çatışması noktasındadır. Bu noktada özellikle sosyal medya mecralarının devletlerden gelen baskılara karşı kendi denetim mekanizmasını oluşturup kullanıcılarının anonimliğini koruma eğiliminde olduklarını belirtmek gerekir. Bu eğilimin özellikle küreselleşen dünyada güçlenen şirket etkisi ile ilgili olduğunu da ifade edebiliriz.

Konuyla alakalı olarak yakın zamanda ülkemizde de sosyal medya mecraları ile ilgili düzenlemeler getirilmiştir:

  1. Sosyal Medya Düzenlemeleri

            Pek çok devlet son zamanlarda sosyal medyaya yönelik mevzuat düzenlemelerine gitmektedir. Türkiye’de de geçtiğimiz aylarda kamuoyunda “Sosyal Medya Kanunu” olarak bilinen 7253 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile bu düzenlemeler gerçekleştirildi. Bu düzenlemelere baktığımızda bu düzenlemelerin getirdiği yenilikleri şu şekilde özetleyebiliriz:

Bu düzenlemeler ile temel olarak Türkiye’de bir milyondan fazla günlük erişimi bulunan sosyal ağ sağlayıcı Türkiye’de bir temsilci bulundurmak zorunda kalacaktır. Eğer gerçek Türk kişi veya tüzel kişi ile temsilci bulundurmazsa bunun ekteki infografikte (Sosyal Medya Yasası-1) görülebileceği üzere pek çok yaptırımı olabilir. Aslında bu düzenlemedeki en temel ve en önemli husus budur. Çünkü genel olarak ABD dışındaki pek çok ülkede sosyal medyada işlenen suçlarla mücadelede muhatap bulunamaması sorunu söz konusudur. Bu noktada sosyal ağ sağlayıcısına ABD ile adli yardımlaşma anlaşmaları çerçevesinde ulaşılmak istendiğinde dahi çoğu zaman sonuç alınamayabilmektedir.

            Sosyal medya mecraları internet ortamının kendine has yapısının zorluğu, ifade hürriyeti hassasiyeti ve şirketler arasındaki rekabet nedeniyle suçların ve suçluların ortaya çıkarılmasının oldukça zor olduğu alanlardır. Bu mecralardaki suç şüphelerine yönelik soruşturmalarda da muhatap bulamama, delil elde edememe, şüphelinin kimliğinin tespitinin zor olması gibi pek çok problemle karşılaşılmaktadır:

  1. Sosyal Medyada İşlenen Suçların Soruşturulması ve Deliller

            Sosyal medyadaki bir suç şüphesinin soruşturulması noktasında çoğu zaman ilk delil ekran görüntüsü denilen içeriğin görüntüsünün kullanılan cihaza kaydedilmesi ile elde edilmektedir. Kişinin kullandığı sosyal mecradaki kullanıcı adı, profil adı, çoğu zaman içeriği attığı tarih ve varsa profil fotoğrafı ile içerik bu delilde elde edilebilmektedir. Ancak hukuki soruşturmaların en çetrefilli hale geldiği kısım da tam olarak bu kısımdır. Bir sosyal ağda aynı profil adına sahip onlarca hatta yüzlerce kullanıcı bulunabilir. Kullanıcı adlarında ise ufak değişikliklerle örneğin “@mehmet1” “@mehmet2” gibi pek çok benzer kullanıcı adı mevcut olabilir. Öte yandan bir sosyal medya profilini aynı anda birden fazla kişi de kullanabilmektedir. Hatta bu kişiler birden fazla ülkeden sosyal medya profiline bağlanabilmektedir.  Bir diğer durum ise VPN adlı sistemlerin kurulması ile IP adreslerinin sürekli olarak değişmesi ve gerçek IP adresinizin gizlenmesi durumudur. Yani gerçekte Türkiye’den bir sosyal mecraya bağlanıyorken, sosyal ağ sağlayıcısı sizi Finlandiya’dan bağlanan bir kullanıcı olarak görebilmektedir. Sizin gerçek kullanıcı bilgileriniz VPN hizmetini sağlayıcı şirkette bulunabilir veya o şirketin gizlilik politikasına göre derhal imha edilerek kimliğinizin anonimliğine katkı sağlanmış olabilir. Öte yandan, çeşitli tarayıcı sistemleri ile durum biraz daha karışık hale de gelebilmektedir. Örneğin “Tor Browser” adlı sistem[3], VPN veya proxy sistemlerinden biraz daha farklı bir biçimde, özetle şifreli tünellerde kullanıcılarını karıştırarak anonimlik sağlamaktadır. Bu sistem ile internetteki izleriniz ciddi şekilde korunabilmektedir.

İşte bu gibi durumlar suç şüphesi barındıran içeriğin sahibinin gerçekte kim olduğunun araştırılması gerekmektedir. Bu da IP adreslerinin bilinmesi ile mümkün hale gelebilmektedir. IP bilgilerine ulaşılabilmesi için de ağ sağlayıcısının gereken bilgiyi vermesi ve aynı zamanda yukarıda saydığımız yöntemler ile gerçek IP adresinin gizlenilmemiş olması gerekmektedir. Öte yandan uygulamada sosyal ağ sağlayacılarının pek çoğu, kullanıcılarına anonimlik ve gizlilik sağlayamayacağı gerekçesi ile zaten genellikle (çocuklara yönelik istismar şüphesinde, çocukların kullanıldığı müstehcen içeriklerde ve de şiddet içeren terör eylem şüpheleri  hariç) adli mercilere bilgi vermekten kaçınmaktadır.

            Sosyal medyada işlenen suçlarla ilgili olarak bir diğer delil elde edebilme yöntemi ise elektronik cihazlara el konmasıdır. Bu cihazlar üzerinde yapılacak incelemelerle belli ölçüde deliller elde edilebilir. Ancak bu cihazlarda yapılacak arama ve el koyma işlemi CMK 134. maddeye uygun bir biçimde yapılmalıdır. Aşağıdaki örnekte Yargıtay, CMK 116-119 maddelerine dayanılarak alınan arama kararında bilgisayara el konulmasını hukuksuz saymış ve delilleri hukuki olarak kabul etmemiştir:

“İncelemeye konu olayda; İstanbul Anadolu 35. Sulh Ceza Mahkemesinin 17/04/2013 tarih ve 2013/510 değişik iş sayılı kararı ile sanığın evinde CMK 116-119 maddeleri uyarınca arama yapılmasına dair karar verildiği, bu karar kapsamında yapılan aramada sanığa ait iki adet bilgisayara el konulduğu, yine İstanbul Anadolu 36. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/04/2013 tarih ve 2013/195 değişik iş sayılı kararı ile sanığın ikametinden ele geçen bilgisayar üzerinde inceleme yapılması ve kopya çıkarılmasına hükmedildiği anlaşılmakla, arama sonrası bilgisayarların yedeklemesinin yapılıp şüpheliye verildiğine dair bir ibareye tutanakta yer verilmediği gibi, 18/04/2013 tarih ve 2013/195 değişik iş sayılı kararın ise bilgisayarlara el konulmasından sonra alındığı, bu suretle CMK’nın 134. maddesi hükümlerine riayet edilmeyerek bilgisayar kütüklerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, bilgisayar kasasında hukuka aykırı yapılan bu arama ve el koyma sonucu elde edilen delillerin de hukuka uygun elde edilmiş delil niteliğinde olmadığı, delil değerlendirme yasağı kapsamında kaldığı kabul edilip, tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmeyerek, dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.  Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede:  Eyleme ve yükletilen suça yönelik O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz iddiaları yerinde görülmediğinden tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 24/04/2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”  (Yargıtay 18.Ceza Dairesi  Esas: 2016/ 8680 Karar: 2018 / 5914  Karar Tarihi: 24.04.2018)

            Sosyal medyada işlenen suçlara ilişkin bir diğer delil elde etme yöntemi ise ağ adli bilişimi ile elde edilen delillerdir. Ağ adli bilişimi:

“Ağ adli bilişimi, belirli bir sistem içerisinde kurulu olan Local, Wan ya da İnternet ağ trafiklerinin izlenmesi, analiz edilmesi ve analiz neticeleri doğrultusunda adli makamlara gerekli bilgilerin verilmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu disiplin sayesinde elde edilen veriler gerekli görüldüğü durumlarda erken uyarı sistemleri içinde kullanılmaktadır. Ağ seviyesinde yapılan teknik incelemeler, genel olarak paket seviyesinde anlık olarak ya da depolanarak, belirli zaman aralıkları ile yapılmaktadır.” (Prof. Dr. Muharrem Özen, Gürkan Özocak, Adli Bilişim, Elektronik Deliller ve Bilgisayarlarda Arama ve El Koyma Tedbirinin Hukuki Rejimi (CMK M. 134), Ankara Barosu Dergisi 2015/ 1)

Ağ adli bilişiminin yanı sıra sosyal medya hesaplarında uzmanların yapacağı incelemeler de delil olarak değerlendirilebilir.

  1. Uygulamadan Örnek Karalarla Sosyal Medyadaki Suçların Soruşturulması

            Sosyal medyada işlenebilecek suçların soruşturulması ile ilgili yukarıda da izah etmeye çalıştığımız üzere en önemli sorun, şüphelinin kimliğinin tespitine ilişkindir. Şüphelinin kimliği, ağ sağlayıcının işbirliği ile IP numarası üzerinden tespit edilse dahi şüphelinin savunmaları doğrultusunda soru işaretleri barındırabilmektedir. Öte yandan  en azından ağ sağlayıcıların işbirliğinin sağlanabilmesi ile ilgili olarak Türkiye temsilci bulunma zorunluluğu getirmiş ayrıca ilgili mahkeme kararlarına uyulmamasına ilişkin yaptırımlar düzenlemiştir. Ancak halen daha çoğu sosyal ağ sağlayıcı ülkemizde temsilci bulundurmamaktadır.  Bu durumun neticesinde de savcılıklar, soruşturmaları, takipsizlik kararı ile sonuçlandırabilmektedir.  Öte yandan Yargıtay’ın bu durumlara ilişkin olarak verdiği kararlar ise şöyledir:

“… Ancak; suça konu www.facebook.com/…. nolu hesap açılırken kullanılan IP numarası, elektronik posta adresi ve hesapta paylaşılan fotoğraf ve yazıların adli yardımlaşma yoluyla Facebook Inc. (…. US AMERİKA) isimli firmadan temin edilmesi ve sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun tayin edilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi Kanuna aykırı ve katılan E. O. vekilinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden Tebliğname’deki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA,”(YARGITAY 4. Ceza Dairesi 2014/20593 E.,  2014/30476 K., 27.10.2014 T.)

2014 yılına ait bu kararda Yüksek Yargı, adli yardımlaşmaya dayanarak Facebook’tan IP numarasının istenmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu talep sonuçlandırılmadan kurulacak hükmün eksik inceleme ile kurulmuş olacağını belirtilen Yargıtay bu hükmü bozmuştur. Yüksek Yargı kararlarında benzer pek çok hüküm bulunabilir. Bu noktada Yargıtay’ın müstekar kararlarında, şirketlerin yardım etmeyeceği/IP bilgilerini vermeyeceği varsayımı ile hareket etmenin hukuki olmayacağı vurgulanmaktadır.

Bir başka Yargıtay kararında ise yine ABD’nin istinabe taleplerini cevaplamadığından bahisle takipsizlik kararı verilemeyeceği belirtilmiş, şirketler yanıt vermese, şüpheli tespit edilemese dahi davanın zamanaşımı süresince araştırılması gerektiği belirtilmiştir.[4] Kanaatimizce de bu karar isabetlidir. Çünkü istinabe talebine yanıt verilmemesi, şüphelinin bu süreç içerisinde tespit edilemeyeceği anlamına gelmez. Şirket politikaları veya ağ sağlayıcılara yönelik düzenlemeler  de değişebilmektedir. Bu nedenle araştırma ve incelemeler zamanaşımı süresince devam etmelidir. Aksi halde kanundaki şartlar sağlanmış olmayacaktır.

Öte yandan, sosyal medyada işlenen suçlara ilişkin, şüphelinin kimliğinin tespitinde başka türlü delillerin kullanılıp kullanılamayacağına da bakılması gerekir. Örneğin, kamuya açık bir biçimde fotoğraflar paylaşan ve kişinin hesabının kendisine ait olduğu şeksiz şüphesiz bir biçimde açık olan durumlarda bu delillerin değerlendirilmesi gerekir. Öte yandan cihazlarda yapılacak teknik incelemelerde de soruşturma konusu hesabın kullanıcısının şüpheli olup olmadığı araştırılabilir. Ancak bu denli net delillerde dahi, şüphelinin soruşturmaya konu içeriği “ben atmadım, hesabım hacklendi, IP çakışması yaşandı vs.” gibi savunmalarla reddetmesi durumunda bu delilere dayanarak da hüküm kurulamayacağı açıktır. Bu noktada bir Yargıtay kararında şüpheli hakkında , “değişken tipli aynı IP bilgisi hizmet sağlayıcılarca farklı zamanlarda farklı bilgisayarlara verildiği gibi çeşitli yöntemlerle (proxy, IP kopyalama, şifresiz kullanım vs) aynı zaman aralığında farklı bilgisayarlara  verilmesinin de mümkün olduğu, bu bağlamda, profil hesaplarının sanık tarafından açılarak hesaplardaki yapılan tüm işlemlerin onun tarafından yapıldığının kabul edilemeyecek olması”[5] gibi gerekçelerle beraat kararı onaylanmıştır. Kanaatimizce oldukça önemli sayılabilecek bu kararda internet üzerindeki suçların tespitinde adli mercilerin çok daha dikkatli olması gerektiği ve şüpheye yer kalmayacak şekilde deliller ile hüküm kurulması gerektiği vurgulanmıştır.

  1. Sonuç

            Sosyal medya mecralarında işlenen geleneksel veya bilişim suçlarının soruşturulması tipik yollarla işlenen suçlara göre daha zordur. Bu zorluğun en önemli kısmı şüphelinin kimliğine ilişkindir. Mahkeme, kullanıcının profilinden şüphelinin kimliği açık bir biçimde anlaşılsa dahi, soruşturmaya konu içeriğin şüpheli tarafından atıldığına da şüpheye yer olmadan kanaat getirmiş olmalıdır. Bu da ancak VPN, proxy veya başka çeşit anonim sağlayıcı sistemlerin kullanılmadığı durumlarda ve ağ sağlayıcının IP adresini paylaşma noktasındaki işbirliğine bağlıdır. Her ne kadar son zamanlara kadar bu durum adli istinabe ile sağlanmaya çalışılsa da yakın zamanda çıkan 7253 sayılı kanun ile sosyal ağ sağlayıcıların temsilci bulundurma zorunluluğu getirilmiş ve bu durumun bu şekilde aşılması planlanmıştır. Ancak şirketler, gizlilik ve anonimlik ilkeleri gereğince kullanıcılara ait IP adreslerini vermekten imtina edeceklerdir. Öte yandan bu durumun ifade hürriyeti açısından da tartışılan bir boyutu olduğu/olacağı ortadadır.

            Sosyal ağlar yoluyla işlenen suçların soruşturulması kısmında, delil elde edilmesi bilişim hukukunun da alanına girdiğinden özellikle bu alanda uzman savcı-hakimlerin yetiştirilmesi veya bu alanda ihtisas mahkemelerinin kurulması gerekebilir. Ancak uygulamada, adli mercilerin bu alanlarda delil elde etme yöntemlerine aşina olmadıkları, sıklıkla istinabe talebine cevap verilmeyeceği gerekçesi ile takipsizlik kararı verdikleri veya etkili bir kovuşturma aşaması yürütülmediği yüksek mahkeme kararlarına yansımaktadır. Bu durumun düzeltilebilmesi için sosyal medya yoluyla işlenen suç şüphesi durumlarında deliller usule uygun bir biçimde toplanmalı, kullanıcı hesaplarını analiz eden uzman görüşleri istenmeli, tespit edilebiliyorsa IP adresleri tespit edilmeli ve dosya bütün deliller göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir.

EK İnfografik: Sosyal Medya Yasası-1,2

Yararlanılan Kaynaklar

1)Av. Gürkan Özocak, Sosyal Medyada İşlenen Suç Tipleri ve Suçluların Tespiti, ozocak.com

2)Av. Ümit Erdem, Av. Arb. Çağrı Şükrü Uluslu, Av. Gökberk Dumancı, Yargıtay  (2014 – 2016) Kararlarında Sosyal Medya, Legal Yayıncılık, 2016

3)Dr. Yavuz Erdoğan, Türk Ceza Kanunu’nda Bilişim Suçları (Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi  ve Yargıtay Kararları İle), Legal Yayıncılık, 2013

4)Nursel Yalçın, Filiz Gürbüz, ,Sosyal Ağlarda İşlenen Suçlar, Facebook Sosyal Ağı Örneği, ab.org.tr,

5)Mevzuat: 5271 sayılı CMK, 5651 sayılı kanun, 7253 sayılı kanun

6)Prof. Dr. Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku Genel Kısım, Savaş Yayınevi, 2019.

7)Prof. Dr. Muharrem Özen, Gürkan Özocak, Adli Bilişim, Elektronik Deliller ve Bilgisayarlarda Arama ve El Koyma Tedbirinin Hukuki Rejimi (CMK M. 134), Ankara Barosu Dergisi 2015/ 1

8)İnternette Anonimlik ve Tor Projesi, http://politeknik.org.tr/wp-content/uploads/2012/08/internette_anonimlik.pdf

9)Yargıtay Kararları


[1] Stj. Avukat

[2] Sosyal medyada işlenen suçlarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Nursel Yalçın, Filiz Gürbüz, ,Sosyal Ağlarda İşlenen Suçlar, Facebook Sosyal Ağı Örneği, ab.org.tr,

[3] İnternette Anonimlik ve Tor Projesi, http://politeknik.org.tr/wp-content/uploads/2012/08/internette_anonimlik.pdf

[4]Somut olayda müşteki vekilinin şikâyet dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, facebook, twitter, instagram gibi sosyal paylaşım siteleri ile ilgili olarak yapılan istinabe taleplerini Amerika Birleşik Devletleri adlî makamlarının cevaplamadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş…

Her ne kadar ABD’nin hakaret suçlarına ilişkin istinabe taleplerine yanıt vermediğinden şüphelinin tespit edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişse de, CMK’nın 172/1. maddesindeki, kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinin somut olayda mevcut olmadığı, dolayısıyla şüphelinin tespitine yönelik olarak gerekli tüm soruşturma işlemleri yapıldıktan sonra, şüphelinin tespiti halinde iddianame düzenlenmesi, şüpheli tespit edilemediği takdirde ise dava zamanaşımı süresince soruşturmaya devam edilmesi gerektiği anlaşılmakla, merciince itirazın kabulüne karar verilmesi yerine reddedilmesi hukuka aykırı görülmüştür.” (YARGITAY  18.Ceza Dairesi  Esas: 2019/ 23599  Karar: 2020 / 6873  Karar Tarihi: 10.06.2020)

[5] YARGITAY 12. Ceza Dairesi 2014/11923 E., 2015/14 K., 12.01.2015 T.)

Sınır Dışı Kararının Uygulanma Usulü

Anayasanın 23 maddesine göre vatandaş sınır dışı edilemez. O halde sınır dışı edilebilmek için Türkiye vatandaşı olmamak gerekir. Türkiye kanunlarına göre Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, sonradan kazanılmış olması durumları dahil, Türkiye vatandaşı sayılır. O halde bu kavramın tanımından yola çıkarak Türkiye vatandaşı olmayan herkesin yabancı konumunda olduğu kabul edilir.Sınır dışı, idari gözetim ve geri gönderme merkezleri ile ilgili düzenlemeler Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu (YUKK) 52-60. Maddelerinde yer almaktadır.

YUKK 54. Maddesinde açıkça hakkında sınır dışı kararı alınacaklar aşağıdaki gibi sayılmıştır.

“a) 5237 sayılı Kanunun 59 uncu maddesi kapsamında sınır dışı edilmesi gerektiği değerlendirilenlerb) Terör örgütü yöneticisi, üyesi, destekleyicisi veya çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi, üyesi veya destekleyicisi olanlarc) Türkiye’ye giriş, vize ve ikamet izinleri için yapılan işlemlerde gerçek dışı bilgi ve sahte belge kullananlarç) Türkiye’de bulunduğu süre zarfında geçimini meşru olmayan yollardan sağlayanlard) Kamu düzeni veya kamu güvenliği ya da kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlare) Vize veya vize muafiyeti süresini on günden fazla aşanlar veya vizesi iptal edilenlerf) İkamet izinleri iptal edilenlerg) İkamet izni bulunup da süresinin sona ermesinden itibaren kabul edilebilir gerekçesi olmadan ikamet izni süresini on günden fazla ihlal edenlerğ) Çalışma izni olmadan çalıştığı tespit edilenlerh) Türkiye’ye yasal giriş veya Türkiye’den yasal çıkış hükümlerini ihlal edenlerı) Hakkında Türkiye’ye giriş yasağı bulunmasına rağmen Türkiye’ye geldiği tespit edilenleri) Uluslararası koruma başvurusu reddedilen, uluslararası korumadan hariçte tutulan, başvurusu kabul edilemez olarak değerlendirilen, başvurusunu geri çeken, başvurusu geri çekilmiş sayılan, uluslararası koruma statüleri sona eren veya iptal edilenlerden haklarında verilen son karardan sonra bu Kanunun diğer hükümlerine göre Türkiye’de kalma hakkı bulunmayanlarj) İkamet izni uzatma başvuruları reddedilenlerden, on gün içinde Türkiye’den çıkış yapmayanlar.” Kanun koyucu bu maddede hakkında sınır dışı etme kararı alınabilecek kişileri tek tek saymıştır. Sınır dışı etme kararı almaya yetkili makam bu maddede sayılan durumlar dışında böyle bir karar alamaz. Ancak maddede sayılanların yorumundan yola çıkarak hareket edebilir. Bu durumda özellikle YUKK 54/1 maddenin d bendi “kamu düzeni” ve “kamu güveni” gibi yoruma oldukça açık kavramlar içermektedir. Zira “kamu düzeni” ve “kamu güveliği” kavramlarının tanımı ve kapsamı hem doktrinde hem de Yargıtay’da oldukça tartışmalıdır.Sınır dışı kararı vermeye yetkili merci valiliklerdir. Her kişi için ayrı ayrı alınması gereken bir karardır, toplu şekilde birden fazla kişi hakkında böyle bir karar alınamaz.Sınır dışı etme kararlarının değerlendirilmesi ve karar alınmasının belirli süreleri vardır. Kişi kolluk tarafından yakalanmışsa bu süre kişinin kimliğine ilişkin bilgi ve belgelerin İl Göç İdaresine iletildiğinden itibaren veya kişinin İl Göç İdaresinde hazır bulunduğu andan itibaren 48 saattir. Bu kararlar yabancının yakalandığı, işlem gördüğü veya tespit edildiği ildeki valilikçe, Genel Müdürlüğün talimatı üzerine veya re’sen alınır.

SINIR DIŞI KARARINA KARŞI GİDİLECEK KANUN YOLLARI VE İDARİ GÖZETİM USULÜ

Sınır Dışı

SINIR DIŞI KARARI ILGILI KIŞIYE VEYA VEKILINE USULÜNCE TEBLIĞ EDILIR.

Sınır dışı etme kararı idari bir karar olduğundan kişi veya vekili bu karara karşı idare mahkemelerinde dava açabilir. Bu dava kararın ilgiliye tebliğinden itibaren 15 gün içinde açılmalıdır ve ilgili makama da mahkemeye başvurulduğu bildirilmelidir, aksi takdirde dava açma hakkı düşer. Mahkeme karar verinceye kadar yabancı sınır dışı edilemez, fakat dava dilekçesine “Yürütmenin Durdurulması İstemlidir” ibaresinin eklenmesinde fayda vardır. Mahkeme yapılan başvuruyu 15 gün içinde sonuçlandırır ve verilen karar kesindir.

Kesinleşen sınır dışı kararı İl Göç İdaresi Müdürlüğü veya Geri Gönderme Merkezi tarafından uygulanır. Sınır dışı etme kararı kesinleştikten sonra kişiye ülkeden çıkış yapabilmesi için Çıkış İzin Belgesi verilir. Bu belge ile kişi, kendisine verilen süre içinde ülkeden çıkış yapmak zorundadır. Bu süre 15 ile 30 gün arasıdır.

FAKAT BU KURALA ILIŞKIN ISTISNA GETIRILMIŞTIR.

  • Kaçma ve kaybolma riski bulunanlar,
  • Türkiye’ye giriş veya çıkış kurallarını ihlal edenler,
  • Sahte ya da asılsız belge kullananlar,
  • Kabul edilebilir bir mazereti olmaksızın Türkiye’den çıkmaları için tanınan sürede çıkmayanlar,
  • Kamu düzeni, kamu güvenliği veya kamu sağlığı açısından tehdit oluşturanlar.

Yukarıda sayılan kişilere süre verilmez, haklarında idari gözetim kararı alınır, kolluk tarafından yakalanır ve 48 saat içinde idari gözetim merkezlerine götürülür. İdari gözetim kanuna göre en fazla 6 ay olabilir ve bu süreye ek olarak, kişinin kişiliğine ilişkin yalan beyanda bulunası ve iş birliği yapmaması durumunda en fazla 6 ay daha uzatılabilir. İdari gözetimin zorunlu olup olmadığını her ay valilikçe denetlenir. Gerek görüldüğü hallerde otuz günlük süre beklenmeden inceleme yapılır. Kişinin idari gözetim altında tutulmasında herhangi bir zorunluluk görülmediği halde kişi derhal salıverilir, fakat kendilerine belirli bir yerde ikamet etme veya belirli aralıklarla ve yerlere bildirimde bulunmaları istenebilir.

İdari gözetim kararı alındıktan sonra bu karara karşı sulh ceza hakimliğine başvurulabilir. Aynı zamanda kişi idari gözetim altına alındıktan sonra idari gözetim için koşulların ortadan kalktığı veya değiştiği iddiasıyla sulh ceza hakimliğine başvuru yapılabilir. Söz konusu başvuru idari gözetimi durdurmaz. Hakim 5 gün içinde başvuruyu inceler ve sonuçlandırılır, kararı kesindir.

GERI GÖNDERME MERKEZLERINDE TUTULAN KIŞILERE YUKK MADDE 59’DAKI DÜZENLEMEYE GÖRE AŞAĞIDA SAYILAN IMKANLAR SAĞLANIR.

a) “Yabancı tarafından bedeli karşılanamayan acil ve temel sağlık hizmetleri ücretsiz verilir,

  1. Yabancıya; yakınlarına, notere, yasal temsilciye ve avukata erişme ve bunlarla görüşme yapabilme, ayrıca telefon hizmetlerine erişme imkânı sağlanır,
  2. Yabancıya; ziyaretçileri, vatandaşı olduğu ülke konsolosluk yetkilisi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği görevlisiyle görüşebilme imkânı sağlanır,

b) Çocukların yüksek yararları gözetilir, aileler ve refakatsiz çocuklar ayrı yerlerde barındırılır,

  1. Çocukların eğitim ve öğretimden yararlandırılmaları hususunda, Millî Eğitim Bakanlığınca gerekli tedbirler alınır.”

Sınır dışı kararı uygulanırken ülkeden çıkış yapabilmesi için kişiye Çıkış izin Belgesi verilir. Sınır dışı etme işlemleri tamamlanana kadar kişinin pasaport ve belgeleri tutulabilir. Ülkeden çıkış masrafları, hakkında sınır dışı kararı uygulanan kişice karşılanır. Fakat kişi bunları karşılayabilecek durumda değilse, çıkış masrafları Genel Müdürlük tarafından kısmen veya tamamen karşılanır. Kişi bu masrafları geri ödemediği sürece ülkeye geri girişi yasaklanabilir.

İTİRAZIN İPTALİ DAVASI AÇILDIKTAN SONRA MENFİ TESPİT DAVASI AÇILABİLİR Mİ?

İİK madde 62 uyarınca borca itiraz eden borçlunun itirazının kaldırılması amacıyla alacaklı tarafından eğer gereken şartlar söz konusu ise itirazın kaldırılması veya itirazın iptali yoluna gidebilecektir. Öte yandan borçlu için bir diğer yol ise söz konusu icra takibine yönelik borcu ödemeden evvel açılabilecek olan menfi tespit davasıdır.

Bir tespit davası olan menfi tespit davası, borcun olmadığının ortaya çıkarılmasına yönelik bir davadır. Bu davayı açan taraf istisnai durumlar dışında, iddiasını ispat ile mükelleftir. Öte yandan  borçlu itiraz ettikten sonra itirazın iptali davası açılırsa menfi tespit davasının açılıp açılmayacağı hususu bu yazıda tartışılacaktır.

Bir borca itiraz yapıldıktan sonra itirazın iptali davası açılırsa eğer doktrindeki görüş menfi tespit davasının açılamayacağı yönündedir. Nitekim Prof. Dr. Baki KURU bu hususta şu ifadeleri kullanmıştır:

“Alacaklının, itirazın iptali davası açmasından sonra, borçlunun menfi tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Çünkü borçlu, itirazın iptali davasına karşı vereceği cevap layihasında borçlu olmadığı savunmasını ileri sürebilir; açılmış ve görülmekte olan bir davada savunma olarak ileri sürülebilecek hususlar için ayrı bir tespit davası açmakta hukuki yarar yoktur.” (Prof. Dr. Baki KURU, İcra ve İflas Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Yetkin Yayınları, 2003, s. 50)

Konuyla alakalı olarak Yargıtay kararları da genellikle aynı yöndedir:

İtirazın iptali davası açılıp görülmekte olduğu sırada aynı konu ile ilgili olarak menfi tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Hukuki yarar bir dava şartı olmakla, temyiz incelemesinde resen görülmesi gereken bir husus olup, aleyhe bozma yasağı kapsamı dışındadır. Yerel mahkeme hükmünün birleşen dava yönünden de bu gerekçeyle bozulması gerekirken, sadece yukarıda yazılı ilamımızda yazılı gerekçe ile bozulmuş olduğundan davalı- birleşen dosya davacısı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.” (Yargıtay 19. HD. 24.02.2014 T. 1583/3552)

Öte yandan Yargıtay’ın bu konuyla alakalı olarak yaklaşımı kül olarak incelendiğinde kimi zamanlarda hukuki faydanın bulunabileceği yönünde de kararlar vermiştir. Burada dikkat edilmesi gereken temel nokta borca ilişkin incelemelerin itirazın iptali davasında yapılmış olması ve borcun yeniden bir icra takibine konulamayacak şekilde ele alınmış ve neticelendirilmiş olmasıdır.

Sonuç olarak konu bakımından itirazın iptali davası ile menfi tespit davası aynıysa itirazın iptali davasından sonra menfi tespit davası açılamaz.

Hesap Ekstrelerine Dikkat

Hesap Ekstresi Dikkat

Av. Bülent SEYHAN

İMKB’nin işlemlere Cağaloğlu’ndan başlamasının üzerinden on üç yıl geçti. İlkel koşullarda başlanan borsa işlemleri, bugün dünya standartlarında yapılıyor görünüyor. İşporta tezgahları üzerindeki ayaklı borsa yerini, yerleşik seans salonlarına bıraktığında, beraberinde pek çok sorunu da birlikte getirmişti. Bu sorunların başında, mali piyasalarda yetişmiş, pratik bilgisi olan personel sayısının azlığı ve aracılık işlemlerinin muhasebeleştirilmesiydi. Hatta aracı kurum sahipleri ve ortakları, yaptıkları işin bilincinde değillerdi. Onlar için yatırımcıların işlemlerinden alınan komisyonun miktarı bu işe girmek için yeterli ticari amaçtı. Nasıl olsa bugüne kadar yaptıkları işlerde, gün sonunda kendi kasalarına giren paranın hesabının düzgün muhasebeleştirilmesi yeterli idi. Her Türk müteşebbisi gibi muhasebe sistemi resmi ve gayriresmi olmak üzere ikiye ayrılıyordu.  (Yazının devamı Platin Dergisi 48. sayıdadır.)

Bu yazı Platin Dergisi’nde yayınlanan yazının bir bölümünden alıntıdır.

Seyhan Hukuk Bürosunun kurucu ortağı Av. Bülent Seyhan 1998 – 1999 yılları boyunca Ulusal Ekonomi dergisi olan PLATİN’de yatırımcıların karşılaştığı sorunlar ve Sermaye Piyasası Kurumu mevzuatı gibi konuları ele alan makaleleri yayımlanmıştır. Makaleleri sayesinde Borsa İstanbul İMKB oluşumunda katkılar sağlamıştır. Bu Makaleler dizisinde Av. Bülent Seyhan’ın yazılarını inceleyebilirsiniz.

Evlilik Yoluyla Vatandaşlık Kazanılmasına İlişkin Karar

Aşağıdaki BİM kararında davacının evlilik yoluyla Türk vatandaşlığı kazanmasına yönelik olarak yapılan başvuru reddedilmiştir. Başvurunun reddine gerekçe olarak istihbari bilgiler gösterilmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ise bu kararı hukuka uygun bulmamıştır.  Kararın ilgili bölümü aşağıdaki gibidir:

“Bu durumda; her ne kadar, davacının Türk eşi hakkında Emniyet Genel Müdürlüğü ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı tarafından yapılan arşiv araştırması sonucu, Bank F1’da hesap açan şahıslar arasında olduğu belirtilmekte ise de, suç kaydına rastlanılmayan davacının, evlilikte iyi niyetli olduğu ve Türk vatandaşlığına alınmasının komisyonca uygun görüldüğünün belirtildiği anlaşılmakla, dava konusu işleme dayanak olarak alınan mevzuat hükümleri açısından, davacının, Türk vatandaşlığını kazanmaya engel olabilecek mahiyette ve hukuken geçerli olarak kabul edilebilecek nitelikte bir tespit bulunmadığı gibi Türk vatandaşlığının kazanılması için öngörülen koşulları da taşıdığı anlaşıldığından, davacının Türk vatandaşlığına alınması istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.” (Bölge İdare Mahkemesi Kararı – Ankara BİM, 10. İDD, E. 2020/1357 K. 2020/751 T. 9.6.2020)