Uluslararası Ticaret Mevzuatı

Uluslararası Ticaret Mevzuatı

Çoğu durumda, uluslararası ticaret hukuku, uluslararası ticareti düzenleyen kurallar ve yasalar anlamına gelir. Uluslararası ticarette uzmanlaşmış avukatlar (Seyhan Hukuk Bürosu’ndakiler gibi) iki şeyden birine odaklanır – uluslararası ticarette ulusal yasaların uygulanması veya uluslararası antlaşmalara dayalı mevzuatın uygulanması.

Ulusal mevzuat bağlamında uluslararası ticaretin iki ana alanı ihracat kısıtlamaları veya yaptırımları ve ticaret çözümlerini içerir. Ticarette korumacı uygulamalar, devletlerin yabancı mallar için haksız fiyatlar nedeniyle ve/veya ihracatçı ülkeden gelen sübvansiyonlar nedeniyle yerel üretime zarar veren ithalatı ayarlamak için kullandıkları araçlardır. Örneğin, Uluslararası Ticaret Komisyonu (“ ITC ”), “anti – damping” veya anti – damping olarak adlandırılan bir verginin uygulanmasına izin verir; bu vergi, yabancı bir şirketin bir ürünü kendi ülkesinde satıldığından daha düşük bir fiyata satması durumunda uygulanan “damping” (dumping) adı verilen mallar için geçerlidir.

İhracat kısıtlamaları, ülkenin dış politika hedefleriyle bağlantılı olarak kritik ekipman, yazılım ve teknoloji ihracatına ilişkin kısıtlamaları içermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, öncelikle Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Ticaret Bakanlığı olmak üzere üç devlet kurumu ihracat kısıtlamaları getirebilir. İhracat kısıtlamalarının ihlali hem cezai hem de hukuki sorumluluğa neden olabilir.

Uluslararası anlaşmalara gelince, şirketlerin uluslararası ticareti düzenleyen resmi bir uluslararası kısıtlama olan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kuralı hakkında tavsiyeye ihtiyaçları olabilir. Diğer antlaşmalar arasında Kuzey Amerika’daki NAFTA gibi serbest ticaret antlaşmaları veya Türkiye ile AB arasındaki bir gümrük birliği antlaşması da örnek olarak verilebilir.

Bazı firmalar mevzuatın sadece bir yönüne (anti – damping gibi) odaklanırken, diğerleri geniş bir yelpazede ve uluslararası ticaretin tüm yönlerinde çalışmaktadır. Gelecekte, kişisel verilerin akışı ile ilgili yasaların, izin verilen çok ülkeden ülkeye değiştiği tahmin edilmektedir.

ULUSLARARASI TİCARET AVUKATLARI NE YAPAR?

Uluslararası ticaret konusunda uzmanlaşmış avukatlar hem yurt dışında faaliyet gösteren yerli şirketlere hem de Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı şirketlere yardımcı olabilir. Yabancı işletmeler genellikle konuyla ilgili danışmanlıktan yararlanmak ve konuyla ilgili davalarda onları temsil etmek için uluslararası ticarette uzmanlaşmış avukatlarla çalışırlar.

Yurtiçi davalarda, uluslararası ticaret avukatları, müvekkillerini ITC veya Ticaret Bakanlığı nezdinde, ithalat yasalarına ve korumacı politikalara (örneğin, anti – damping) ilişkin anlaşmazlık konularında temsil edebilirler. ITC, Ticaret Bakanlığı veya Gümrük ve Sınır Koruma, müvekkilin kabul etmediği temsillerde bulunacak ve avukat bunları Uluslararası Ticaret Mahkemesi’nde temsil edebilecektir. Avukatlar ayrıca müvekkillere malların üretim yeri ile ilgili sırlar ve kurallar konusunda ve ayrıca ihracat için ilgili kurumlardan izin alma konusunda yardımcı olurlar. Avukatlar, devlet kontrollerden geçmenize yardımcı olabilir.

Uluslararası ticaret alanındaki avukatları, DTÖ’nün ana hakem olduğu birçok anlaşmazlığı çözmektedir. Sadece devletler DTÖ’deki farklılıklarını çözebilir. Avukatlar ayrıca müşterilerini uluslararası kuralları etkilemek için onların çıkarlarını uluslararası kurumlarda öne çıkarmak için onları destekleyebilirler.

İthalatta Gümrük İdaresinin Vergilendirme Süreci

İthalatta Gümrük İdaresinin Vergilendirme Süreci

Dış ticaret faaliyetleriniz kapsamında Türkiye’ye giriş veya Türkiye’den çıkış yapacak olan eşyayı gümrük idaresine bildirmeniz gerekir. Buna ‘’gümrük beyanı’’ denir.

Söz konusu gümrük beyanınızda eşyaya hangi gümrük ve dış ticaret koşullarının uygulanacağını belirleyen bilgileri vermelisiniz. Gümrük idaresi verdiğiniz bilgileri doğrular. Beyanın kontrolü ve eşyanın muayenesi sonucunda eşyanız için ödenmesi gereken vergiler belirlenir. Vergi kaybına bir hususun tespit edilmesi durumunda gerekli para cezası uygulanır.

Bazı eşyalara şartlı olarak vergilerden muafiyet veya indirimler uygulanabilir. Muafiyete tabii olan eşyaların örnekleri şunlardır:

  1. Değeri 150 Euro’yu  geçmeyen eşya (30.05.2019 itibariyle 15.05.2019/30775 R.G. CK 1111 gereğince 150 Euro’yu geçmeyen kişisel kullanım amacıyla satın alınmış bir kitap ve benzeri basılı yayınlar vergilerden muaftırlar)
  2. Yerleşim yerlerini Türk Gümrük Bölgesi’ne nakleden gerçek kişilere ait olan eşyalar. Yani Türkiye’ye taşınanların eşyaları.
  3. Miras yoluyla elde edilen kişisel eşyalar
  4. Türkiye’ye eğitim görmek amacıyla gelenlerin kişisel malzemeleri.
  5. Türk Gümrük Bölgesi’nden geçici olarak çıkan gerçek kişilerin geri getirdiği ve kullanılmış ev eşyaları
  6. Yerleşim yeri Türkiye dışında olan gerçek kişilerin Türkiye’de satın aldıkları veya kiraladıkları evlerinde kullanılmak üzere getirilen ev eşyaları.
  7. Yolcuların satmak üzere değil de kişisel kullanımı için getirdikleri eşyaları.

Gerçek kişiler tarafından serbest dolaşıma sokulacak diğer eşyalardan:

  1. Fiyatı 430 Euro’dan az olan yolcuların getirdikleri hediyelik eşyalar
  2. Şeref nişanları veya ödülleri
  3. Uluslararası ilişkiler çerçevesinde alınan hediyeler.

Ayrıca, eğitim bilim ve kültürel amaçlı kullanılacak olan eşyalar, Tıbbi teşhis ve tedavide kullanılacak olan eşyalar, hayvanlar, biyolojik veya kimyasal maddeler, ilaçların kontrolü amacıyla kullanılacak olan maddeler, ulusal araştırma ve geliştirme kurumları tarafından gerçekleştirilen veya desteklenen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde kullanılacak olan eşyalar.

İthalat gümrük vergilerini, gümrük beyannamesinin tescil edildiği tarihten itibaren ödemek zorundasınız. İthalat vergileri, gümrük beyannamesini tescil ettiğiniz tarihteki tarifeye göre hesaplanır. Söz konusu vergileri ödediğiniz anda gümrük yükümlülüğünüz kalkar. Eşyalarınızı, vergileri ödedikten alabilirsiniz. Bundan sonra bilgisayar sisteminde gümrük beyannamesinin işlemleri sonuçlandırılır.

Ödemelerinizi ticari bankalar ve kamu saymanlıkları veya GÜMKART ile gerçekleştirebilirsiniz. GÜMKART’ı kullanarak, ilgili bankanın POS cihazı üzerinden ödemeyi gerçekleştirebilirsiniz.

İlave bilgileri için Seyhan Hukuk Bürosundaki İngilizce ve Rusça konuşan dış ticaret uzmanı ve avukatlarla iletişime geçebilirsiniz.

SERBEST BÖLGELER NEDİR?

Serbest Bölge Nedir?

Serbest Bölgeler (SB) bir tür özel ekonomik alanlardır. Bunlar, ülke sınırları içerisinde bulunup gümrük bölgesinin dışında kalan alanlardır. SB’lerde malın ihracatı, ithalatı, imalatı ve belirli düzenlemeler kapsamında yeniden ihracatı yapılır. Genellikle limanlarda, uluslararası havalimanlarında ve ülkenin sınırlarının yanında oluşturulur. Yani genel olarak dış ticarete uygun coğrafi konumu olan alanlarda oluşturulur.

Dünya Bankasının tanımına bakacak olursak, ‘’Küçük, kapalı, gümrüksüz satış alanları. Bu alanlar içerisinde stoklama, yeniden ihracat veya ticari aktarma faaliyetleri gerçekleştirilir.’’ şeklindedir. Serbest Bölgeler aynı zamanda yoğun emekli imalat alanları olarak da tanımlanabilir, bunlar aynı zamanda hammaddelerin ithalatı ve onların işlenmesini de içerir. Fakat, modern SB’ler gittikçe daha çok hizmetler sektörüne odaklanırlar, örneğin: Yazılım, araştırma ve finansal hizmetler.

Serbest Bölgelerin Tarihi:

Gelişmekte olan ülkelerde ihracat işleme bölgeler yaygındır. Bunlar da sanayi ve ticari ihracat faaliyetleri desteklemek amacıyla oluşturulur. Dünya Bankasının tanımına göre, bunlar genellikle 10-300 hektar civarındaki genişliğinde, ihracata yönelik imalata odaklanan bölgelerdir. Bu alanlar firmalara serbest ticaret ortamını ve daha kolay ticari şartları yaratır. Bunların amacı yabancı yatırımcıları ve alıcıları çekmek, bu şekilde kendi mal ve hizmetlerinin yurt-dışı pazarlarına girişlerini kolaylaştırmaya çalışırlar, bu şekilde de yurt-içinde işsizliğe müdahale edip döviz elde etmeyi hedeflerler. 1997’de dünyada 93 ülkesinde ihracat işleme bölgeleri oluşturmuşlardır, bu sayede 22.5 milyon kişi istihdam edilmiştir, 2003 yılında ise ülke sayısı 116’ya çıkarken, istihdam edilen kişi sayısı 43 milyona çıkmıştır.

Tarihteki ilk serbest bölgesi MÖ 166’da, Delosi adlı bir Yunan adasında oluşturulmuştur. Fakat Delosi Adası MÖ 69 Yılında korsanlar tarafından yok edilmiştir. Romalılar farklı ‘’serbest şehirleri’’ belirlerlerdi, bunlar kendi kanunları yazardı, parayı basabilirdi ve Roma İmparatorluğa yıllık vergiyi ödemeye zorunda değillerdi. Bunu Romalılar 1 yüzyıla kadar uygulamaya devam etmişlerdir. Serbest Bölgelere başka bir örnek 12 Yüzyıldaki Hansa Birliği’dir. Hansa Birliği Almanya’nın kuzeyindeki kentleri arasında oluşan bir ticari örgütlenmedir. Hansa Birliği aynı zamanda Avrupa’da çeşitli ticari sömürgeleri kurarlardı.

İlk modern serbest bölge 1959’da İrlanda’nın Shannon kentinde kuruldu. Shannon Serbest Bölgesi ilk olarak uçak teknolojilerinde gelişiminin sonucu olarak kurulmuştur – uçakların gelişimiyle artık yakıtı doldurmak için Shannin Havalimaninda inmeye zorunda değillerdi, bu durum havalimanı için daha düşük iş yoğunluğu anlamına geliyordu, böylece havalimanı artık eskisi kadar karlı değildi. Bu durum havalimanındaki işyerlerinin azalmasına ve böylece işsizliğin artmasına yol açabilirdi. Bu sorunu çözmek ve havalimanındaki işyerlerini korumak için İrlanda hükümeti burayı Serbest Bölge olarak tanımlamaya karar verdi. Bu fikir başarılı olmuştur ve Shannon Serbest Bölgesi hala işlemektedir.

Bundan sonra dünyadaki SB sayısı hızlıca artmaya başladı. Özetlemek gerekirse, SB’ler istihdamı teşvik edip hem vatandaşlar için hem devlet için gelir kaynağı yaratırlar. Bu şekilde ülke ekonomisine faydalı olurlar. Bunlar genel olarak dış ticarete uygun olan alanlarda açılırlar. MÖ 166 yılından bugüne kadar Serbest Bölgelerin defalarca faydalı olduğu görüldü ve kanıtlandı. Bunlardan faydalanarak uluslararası ve yerli firmalar çeşitli şekillerde faydalanabilirler, yerel hükümetler ise istihdamı artırarak ve döviz geliri için uygun ortam yaratarak kendi halklarının refahına katkıda bulunurlar.

Ukrayna Savaşı Nedeniyle Rusya’ya Uygulanan Yaptırımlar ve Türkiye’nin Rusya ile AB/ABD Arasındaki Ticarette Rolü

24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’da yaşanan olaylardan dolayı dünya ciddi bir sürece girmiştir. Bu olayların ardından uluslararası ticaret koşulları dramatik bir biçimde değişmiştir. Bu bağlamda AB ve ABD Rusya Federasyonu’ndaki firmalara ve bireylere yaptırım uygulayarak ticari ilişkilerinde yeni engeller oluşturmuşlar, Rus işyerleri ise yaptırımlara maruz kalmamak adına, tüm bu olaylarda tarafsız kalmaya çalışan Türkiye üzerinden iş yapmaya karar vermişlerdir. Bu yazıda, “yeni uluslararası ticaret koşulları”, Türkiye’nin ABD/AB ile Rusya arasındaki ticarette yeni rolü incelenecek, “neden Türkiye?” gibi sorular ele alınacaktır. Ayrıca Rusya ile NATO ülkeleri arasındaki ticarette geçmişte yaptırımların üstesinden nasıl gelindiği de örneklerle (Finlandiya) ele alınacaktır, bu geçmişteki durum mevcut durumumuzu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında silahlı çatışmalar başlamıştır. Bunun sonucu olarak ABD, Avrupa Birliği ve bazı diğer ülkeler Rusya’ya ihracatlarda ve ithalatlarda bazı kısıtlamalar getirmişlerdir. Ayrıca, birçok firma markasının adını korumak amacıyla Rusya’dan gönüllü bir şekilde ayrılmıştır; örneğin ‘’the Big Four’’ olarak da bilinen dünyanın en büyük 4 tane muhasebe firması – Deloitte, EY, KPMG ve PwC Rusya’daki işlerine son vermeye karar vermişlerdir, bunların yanı sıra bazı büyük petrol firmaları da Rusya’yı terk etmeye karar vermiştir, bunların arasında – BP, Equinor ve Shell vardır. Rusya’dan ayrılan diğer büyük firmaların arasında- Nike, McDonald’s, Zara ve Adidas gibi firmalar da vardır.

Fakat, bazı ülkeler Rusya’ya yaptırım uygulamamıştır, bunların arasında Türkiye de bulunmaktadır. Son yıllarda Türkiye, Rusya ile ABD arasında dengeyi korumaya çalışmaktadır dolayısıyla Ukrayna’da yaşananların ardından Türkiye’nin yine tarafsız kalması çok da şaşırtıcı değildir. Fakat, Türkiye’nin dengeli dış politikasının başka bir yanı da bulunmaktadır.

Son yıllarda, ortalamanın üzerinde olan büyüme oranlarına rağmen, Türk ekonomisi olumsuz denilebilecek bazı süreçlerden geçmiştir. Sadece 2021 yılında ülkenin para birimi değerinin %44’nü kaybetmiş, 2018’den beri enflasyon oranları ise çift-haneli oranlara gelmiştir. Bu durum ülke vatandaşların yurt dışında ödemeleri gereken borçlarını ödemekte zorlandıkları anlamına gelmekte ve ülkenin döviz paraya ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Türkiye bu ihtiyacı karşılayabilmek için tarafsız bir politika izlemeye özen göstermiştir. Dolayısıyla da savaştan dolayı birçok firma Rusya’da doğrudan iş yapmamaya karar verince ya da yapamayınca yaptırımlardan kaçınmanın yollarından biri de Türkiye olmuştur.

Ek olarak şunu da söylemek gerekir: Türkiye’nin coğrafi konumu da bu konuda önemli bir rol oynamıştır. Rusya, Orta Doğu ve Avrupa Birliği arasında kalan topraklara sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Rusya’ya hızlıca ve taşıma masraflarını aşırı artırmadan ulaşmak isteyen her bir firma için olağanüstü bir seçenek haline gelmiştir. Örneğin, 2022 yılının mart ayında kurulan ‘’Azu International’’ adlı bir IT firması kurulduktan bir hafta sonra Amerika Birleşik Devletleri’nden Rusya’ya bilgisayar parçaları nakliye etmeye başlamıştır. Bu şekilde söz konusu firma 2022 yılında 20 milyon ABD doları değerinde mal Rusya’ya götürmüştür. İstanbul boğazları ve Türkiye’nin hem Karadeniz hem Akdeniz’deki deniz limanları sayesinde Türkiye’den Rusya’ya taşımacılığın en ucuz yöntemi olan – su yoluyla ulaşmak mümkündür. Ayrıca birçok firma üretiminin bir bölümünü ya da tamamını Türkiye’de bulundurur.

SOVYET DÖNEMİ FİNLANDİYA ÖRNEĞİ

Kış savaşı ve Devam savaşından sonra Finlandiya SSCB ile ilişkilerinde önemli değişiklikler yaptı. 1944’teki Devam Savaşının ardından Finlandiya, dış ilişkilerinde, batı ile ilişkilerini geliştirmek ile Sovyetler’in güvenini korumak arasındaki ince çizgi üzerinde yürüdü. Batı blokuyla yakınlaşırken ekonomik açıdan Batı’ya entegre olacağından şüphe eden SSCB’yi yatıştırmak için ABD’nin Marshall Planı’nı reddetti. Batı Avrupa örgütleri AET ve EFTA ile anlaşmalar yaparken bir yandan da Doğu Avrupa Sovyet Bloğuyla anlaşmalar yaparak SSCB’nin ayrıcalıklı ulusu olma statüsünü garantiledi ve SSCB’ye AET ortaklarına verdiği ticari tavizlerin aynısını vereceğine söz verdi.

Finlandiya’nın en büyük ticari ortakları Batı ülkeleri iken, Finlandiya da SSCB’nin (Batı Almanya’dan sonra) ikinci en büyük ticari ortağı haline geldi. Eşyalar Finlandiya üzerinden SSCB’ye ulaştırılıyordu. SSCB’nin Finlandiya üzerinden ithal ettiği mallar arasında gemiler, buz kırıcılar, tüketim malları ve hastane, otel ve endüstri tesisleri için inşaat malzemeleri de vardı. Finlandiya, SSCB için Batılı teknolojilere en önemli ulaşım noktası idi, zaman içerisinde Batı’ya açılan bir pencere oldu. Bu şekilde Finlandiya SSCB için daha değerli hale geldi; SSCB işgal edilmiş, komünist Finlandiya üzerinden Batıyla ticari faaliyetleri yürütemezdi. Finlandiya’nın bağımsızlığı Moskova’nın çıkarlarıyla uyuşmaya başladı. Bu dış politikaya Paasikivi-Kekkonen dış politikası dendi, bu iki Finlandiya lideri bu yaklaşımı geliştiren insanlardı.

Finlandiya bu ticari ilişkilerini yürütürken bir yandan ekonomisini büyüttü, öte yandan Sovyetler’in güvenini de korudu. NATO ülkeleri ve ABD Finlandiya’ya bu konuda engel olmadılar çünkü bu durum onların çıkarlarıyla da uyuşuyordu. İşte son zamanlarda Türkiye’nin de benzer bir rol üstlendiğini görmekteyiz. Türkiye’nin 21. yüzyılda edindiği ekonomik büyüklüğü sayesinde, ayrıca son yıllarda ABD ile ilişkilerinde karşılıklı güveninin azalmasından dolayı Türkiye, soğuk savaşın aksine tarafsız bir tutumu seçmiş gibi görünmektedir.

Ayrıca son yıllardaki enflasyon ve TL’nin değer kaybetmesi nedeniyle dış borcunu kapatması gereken Türkiye ekonomisinin de acil dövize ihtiyacı vardır. Ukrayna’daki olaylar nedeniyle Rusya ile NATO arasındaki ticari ilişkilerinde oluşan engeller yüzünden, Rusya’dan ve NATO ülkelerinden birçok firma zarara uğramamak için alternatif yolları aramaya başlamıştır. Türkiye’nin Rusya’ya çok fazla yaptırım uygulamaması nedeniyle ve yukarıda söz edildiği gibi, Türkiye’nin hem AB hem Rusya’ya coğrafi konumu açısından yakın olmasından dolayı, birçok şirket işlerini Türkiye üzerinden devam ettirmeye karar vermiştir. Örneğin Rus Fesco nakliye şirketi, Türkiye’deki rotalara yeni deniz limanları ve gemileri ekledi, böylece birçok sanayi, teknoloji ve elektronik ürünü İstanbul’dan Novorossiysk’teki deniz limanına götürülüyor.

Diğer yandan Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılmasıyla Rus firmaların döviz kullanarak yabancı şirketlerle iş yapmaları zorlaştı. Fakat, Türkiye’nin en büyük bankalarından beşi, Vakıfbank, DenizBank, İş Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bank Rusya’nın Merkez Bankası tarafından, Visa ve Mastercard’a, alternatif olarak geliştirilen Mir ödeme sistemine dahiller. Böylece Türkiye ekonomik büyümeyi desteklemeye çalışırken bir yandan Rus ve Rusya ile ticaret yapan firmaların işini kolaylaştırmaktadır.

Yazan: Doruk Arslan

Anayasa Mahkemesi Wikipedia Kararının Hohfeld Usulü Analizi

Newcomb Hohfeld, 20.yy’da yaşayan ABD’li bir hukukçudur. Genç yaşta yaşama veda eden Hohfeld’in bu sebeple az sayıda çalışması vardır. Ancak geliştirdiği ve kendi adıyla anılan analiz yöntemi ile oldukça önemli bir çalışmaya imza atmıştır. Hohfeld Usulü Analiz, özellikle özel hukukta 20.yy’ın en önemli çalışmalarından birisidir ve üzerine çokça tartışmalar yapılmıştır. Hohfeld, bu analiz yöntemi ile hukuk uygulayıcılarının keyfî karar vermesinin önüne geçmek istemiş ve “hakların” yarışması noktasında bilinçli tercih yapılabilmesini hedeflemiştir. Özellikle özel hukukta, bu analiz pek çok karmaşık meseleyi oldukça iyi çözümleyebilmiştir.

Öte yandan bu analiz metodu, kamu hukukunda uygulanmamış ve bu noktada çalışmalar yoğunlaşmamıştır. Bunun sebebi Hohfeld’in analizinde kullandığı kavramların bireyler arasındaki ilişkilere yönelik olduğu savıdır. A. Thomas O’Rourke ise “Hukuk Biliminde Kuşkudan Kurtulmak: Anayasa Hukukunun Hohfeld Usulü Analizi” başlıklı makalesinde Hohfeld’in analizini anayasa hukukuna tatbik etmiştir. Makalede O’Rourke, bu uygulamanın anayasa mahkemelerinde verilen kararlar için de önemli olacağını ve bu analiz ile haklar arasında yapılacak tercihlerin bilinçli olacağını vurgulamıştır. Bu gerçekten önemlidir. Çünkü anayasa yargısında hakların yorumlanması ve ilkeler arasındaki tercihler daha belirgindir.  Bu analiz yönteminin uygulanması ile dava konuları ve temellendirmeler daha da rahat çözümlenebilir. Bu yazıda da Hohfeld Usulü Analiz, özetle anlatılacak ve ardından yazarı O’Rourke olan adı geçen makaleden faydalanılarak Anayasa Mahkemesinin “Wikipedia Kararı” analiz edilmeye çalışılacaktır.

İlk olarak Hohfeld Usulü Analizi anlayalım:

Hohfeld, kendi analiz yöntemini ortaya koymadan evvel hak kavramı üzerinde durmuş ve tanımı oldukça zor olan bu kavramın tanımından ziyade bu kavramın kararlardaki kullanımını kolaylaştırmayı hedeflemiştir. Hohfeld, 10 kavramı kullanarak bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. İlk olarak “borç-serbestlik, alacak-alacaksızlık” kavramlarını kullanmıştır. İkinci olarak ise “yetki-yetkisizlik, tabiiyet-bağışıklık” kavramlarını kullanmıştır. Bu kavramlar arasındaki ilişkiyi ise “bağlılaşıklık” ve “karşıtlık” ile açıklamıştır. Hohfeld’in ortaya koyduğu bu 8 kavram arasındaki ilişki ise şöyledir: Borç ve serbestlik kavramları birbirlerinin karşıtlarıdır. Borç ve alacak kavramları ise birbiriyle bağlılaşıktır. (Yani borç hukuki olarak bir başka sonuç daha doğurur; bu da alacaktır.) Yine serbestlik-alacaksızlık ile bağlaşıkken borç ile karşıt bir ilişki doğurur. Öte yandan yetki ile tabiiyet kavramları bağlılaşıktır. Yetki ile yetkisizlik arasında karşıt bir ilişki vardır. Tabiiyet ile bağışık olma arasında da karşıt bir ilişki vardır.

Bu kavramları daha da netleştirebilmek açısından, ×=karşıtlık; 《》= bağlılaşık sembollerini kullanalım ve bu 8 kavramı örnekleyelim:

Borç《》AlacakBorç × SerbestlikSerbestlik 《》 AlacaksızlıkAlacak × Alacaksızlık

Yetki《》 TabiiyetYetki × YetkisizlikYetkisizlik 《》 BağışıklıkTabiiyet × Bağışıklık

Hohfeld, bu 8 kavramın  “hukukun en küçük ortak paydası” olduğunu ifade etmiştir. Bütün bu kavramları netleştirebilmek ve uygulama noktasında daha net anlaşılabilmesini sağlayabilmek için şimdi de uygulamadaki halini örneklendirelim:

Örneğin A ile B arasında bir borç ilişkisi olsun. A B’ye bir ürün satmış olsun. Burada B ile A arasındaki hukuki ilişkiye baktığımızda, B borçlu, A alacaklıdır. Burada bu sözleşmeyi yapmaya A ve B yetkilidir. B bu sözleşme ile tabiiyet ilişkisi içerisindedir. Bu çözümleme yapıldığında örneğin B borçlu olmadığı iddiasında bulunup borcunu vermezse,  B’nin hukuki ilişkisinin serbestlikle veya alacaksızlık ile bağlılaşık olup olmadığına bakılır ve hızlıca sonuca ulaşılabilir. Eğer B serbestlik içerisinde olsaydı veya A alacaksızlık ile bağlılaşık olsaydı A,  B’nin ödeme yapmadığından dolayı şikâyetinde haklı olamayacaktı. (Çünkü aralarında serbestliğe ve alacaksızlığa dayalı bir hukuki ilişki varlığı olmuş olacaktı.) Veya taraflardan birisi, bu sözleşmenin yapılamaz olduğunu iddia ettiğinde, bu sözleşmede yetki-yetkisizlik veya tabiiyet-bağışıklık ilişkisinin bağlılaşıklık veya karşıtlık durumuna bakılarak karara daha güvenilir şekilde ulaşılabilirdi. Çünkü yetki (yetkinin varlığı tabiiyeti de doğurmaktadır) veya yetkisizlik durumu belirlendiği için kolaylıkla dava çözülebilirdi.

Burada Hohfeld Usulü Analizin başlangıçta biraz karmaşık gelebileceğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Ancak bir hukuki ilişkinin taraflar arasındaki mahiyetini çözümleme noktasında oldukça etkili olduğu da kuşkusuzdur.

Kısaca Hohfeld Usulü Analizi özetledikten sonra şimdi de Anayasa Mahkemesi Wikipedia Kararına uygulama aşamasına geçelim:

Hohfeld Usulü Analizi, Anayasa Mahkemesi Wikidepedia Kararına uygulama noktasında ise karşımıza özel hukuk ilişkisi olmayan ve hakların her zaman bireysel değil zaman zaman kollektif ilkelere göre belirlenmiş olması veya hakların kurallar ile çatışıyor olması bu analiz yöntemini kullanmayı zorlaştırmaktadır. Ayrıca anayasa yargısında ve anayasal hakların uygulanmasında içtihad ve yorumlamanın ölçüsü düşünüldüğünde bu durum daha da zorlaşacaktır. Ancak tam da bu sebeplerle, anayasal hakların keyfî yorumlanmasının ve kuralların geniş yorumlanmasının önüne geçilebilmesi için ve özgürlükçü-güvenlikçi yaklaşımlar arasında yapılan tercihlerin bilinçli olabilmesi için Hohfeld Usulü Analiz işe yarayabilir.  Bu sebeplerle O’Rourke, bu analiz yöntemini Hart’ın teorisiyle birlikte (yazar Hart’ın teorisine katılmak zorunda olmadığını makalesinde belirtmiştir) anayasa hukukuna uygulamıştır.

Şimdi de biz, bu analizi Anayasa Mahkemesi Wikipedia Kararına uygulamaya çalışacağız:

Anayasa Mahkemesinin Wikipedia kararında vurgulanan hususlar ifade özgürlüğü hakkı, kamu güvenliğiyle ve kamu düzeniyle ilgili kuralların yorumlanmasıdır. Bilindiği üzere Wikipedia’nın, Türkiye’nin “Suriye’de terör örgütlerine yardım ettiği” şeklindeki maddeleri, kamu güvenliğine tehdit addedilmiş ve sadece ilgili maddelerin erişime engellenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle Wikipedia’nın tamamına erişim engeli getirilmiştir. Wikipedia ise savunmasında maddelerin subjektif olabildiğini, söz konusu maddeye kaynak gösterilen ulusal ve uluslararası haberlerin erişime açık olduğunu, maddelerin değişebildiğini iddia etmiştir. Ayrıca zaman içerisinde bu maddenin değiştirildiği de ifade edilmiştir. Yani kararın dayanağının kalmadığı vurgulanmıştır. Bütün bu hususlar eşliğinde Anayasa Mahkemesi Wikipedia adlı internet ansiklopedisinin erişime açılması gerektiği kararını vermiştir. Anayasa Mahkemesi, kararında ifade özgürlüğü vurgusunu yapmış ve “kamu güvenliğine tehdit” suçlaması yapılırken daha dikkatli davranmak gerektiği mesajını vermiştir. Hiç şüphesiz, yerel mahkemenin kararının geç de olsa düzeltilmiş olması oldukça önemlidir. Bu tip yasakların aslında ülkemizdeki özgürlüklere darbe vurmak ve ülkemizin imajını çizmek dışında hiçbir işe yaramadığı açıktır. Nitekim kapanan Wikipedia adlı siteye erişim, URL adresinin başına 0 (sıfır) koymak suretiyle alternatifinin (Wikizero) yaratılmasıyla, kısa sürede mümkün hale gelmiştir. Yani yasak, etkili olamamış sadece siteye erişimi az da olsa zorlaştırmıştır.

Bu bilgiler ışığında yazımızın konusuna dönelim ve Hohfeld Usulü Analizi bu karara uygulayalım:

Öncelikle ifade etmek gerekir ki yerel mahkemenin kararı sınırlayıcı bir karardır. Wikipedia adlı sitenin böyle bir yayın yapmaya yetkisizliğini vurgular. Anayasa Mahkemesi’nin kararı ise bir serbestlik kararıdır ve yetkilendiren bir karardır.  Öte yandan Wikipedia Türkiye’de yayın yaparak Türkiye’nin kamu güvenliğine uygun hareket etmek durumundadır. Bu bir kuraldır. Bunun denetlemesi Türkiye Cumhuriyeti devletinin “yetkisindedir”.  Wikipedia Türkiye’de yayın yaparak bu ilişki ile bağlılaşıktır. Yani Türkiye’nin denetim “yetkisi” vardır. Wikipedia’nın ise “tabiiyeti” söz konusudur.

Diğer bir husus ise Wikipedia’nın bir anayasal hak olan ifade özgürlüğünden dilediği gibi yararlanabilmesidir. Burada bir “anayasal hak” vardır. Bu noktada denetim organlarının bunu engelleme noktasında bir “yetkisizliği” söz konusudur ve Wikipedia’nın bu hususla ilgili bir “bağışıklığı” vardır. Hohfeld Usulü Analiz ile bu meseleye bakıldığında bu davada bir “kural” ile bir “anayasal hakkın” yarıştırılması söz konudur. Bu açıdan bakıldığında aslında karar vermek çok daha kolaydır, çünkü Prof. Matthew Adler’in şu ifadeleri oldukça önemlidir:

“Anayasal haklar, kurallar karşısında sahip olunan haklardır. Anayasal hak, hak sahibini belli bir kuraldan (yanlış öngörüyle ya da geçmişle kaleme alınmış bir kuraldan) korur, hak sahibinin davranışını ve o davranışı kapsayan kuralların hepsine karşı korumaz.” 

Bu nosyonla ve istidat ile davaya bakıldığında, ifade özgürlüğü gibi önemli bir anayasal hakkın, kamu güvenliğinin ve düzeninin sağlanması yönündeki kurallar karşısında koruyucu ve daraltıcı bir işlevinin olduğu açıktır. Bu şekilde bakıldığında Anayasa Mahkemesinin kararının ne kadar isabetli olduğu daha iyi anlaşılabilir. Görüldüğü üzere Hohfeld Usulü Analiz ile burada aslında iki hakkın yarışmadığı kolayca ortaya konmuştur.

Hohfeld Usulü Analiz aslında kamu hukuku davalarında, hakların ve kuralların çeşitliliğinden ötürü daha zor uygulansa da zamanla geliştirilebilir. Özellikle idare hukuku davalarında uygulandığında “borç, serbestlik alacak, alacaksızlık (Hohfeld’in kendisinin ortaya attığı bir kavramdır) gibi kavramlar eşliğinde olaylar çok daha net çözülecek ve daha isabetli karar alınabilecektir. Bu sebeplerle, Hohfeld Usulü Analiz yöntemini ülkemizde ele alıp çalışabildiğimizde hem hukuk alanına önemli bir katkı sağlamış oluruz hem de ülkemizdeki kararların isabeti noktasında önemli mesafe alabiliriz.

HALDUN BARIŞ

Kaynaklar

  1. Allen Thomas O’Rourke, “Hukuk Biliminde Kuşkudan Kurtulmak: Anayasa Hukukunun Hohfeld Usulü Analizi”, Çeviren: Burçin Aydoğdu, Hukuk Kuramı, C. 2, S. 3, Mayıs – Haziran 2015, ss. 45-66, (https://www.hukukkurami.net/editor/Sayi_9/09_05_orourke.pdf ).
  2. Anayasa Mahkemesi Wikipedia Kararı, Resmi Gazete, Sayı: 31009, 15 Ocak 2020, (https://www.anayasa.gov.tr/media/6426/2017-22355.pdf ).

BİLGİ NOTU: ALMAN BORÇLAR KANUNU (BGB) MADDE 311

§ 311 I BGB:

Kanunda aksi bir düzenleme bulunmadıkça hukuki ilişkiden doğan edimlerin ifasını isteyebilmek veya hukuki ilişkinin içeriğini değiştirebilmek için taraflar arasında sözleşme gerekir.

Ayrıca Alman yargı kararlarında ve doktrininde kabul edilen sözleşmenin temel koşullarından bazıları ise şunlardır:

  1. Sözleşme tarafların belirli olması
  2. Sözleşme konusu
  3. Sözleşme fiyatı/miktarı

Bu bilgi notu Almanya’da Univerität Bielefeld’de hukuk eğitimi almakta olan stajyerimiz Şüheda SERİN tarafından hazırlanmıştır.

İNFOGRAFİK: AKARYAKIT BAYİLİK SÖZLEŞMESİ HAZIRLANIRKEN DİKKAT EDİLECEK BAZI HUSUSLAR

Akaryakıt bayilik sözleşmesi hazırlanırken dikkat edilecek pek çok husus bulunmaktadır. Akaryakıt bayilik sözleşmesi, rekabet hukuku, enerji hukuku, ticaret hukuku gibi alanlarda uzman ve tecrübeli kadrolarca titizlikle müzakere edilmeli ve hazırlanmalıdır. Aksi halde ciddi hak kayıpları ve mağduriyetler ortaya çıkabilmektedir.

Seyhan Hukuk Bürosu, hukuk ve tasarımın buluştuğu çalışmaları desteklemektedir. Ofisimizce hazırlanan infografikler; hukuki bilgileri daha anlaşılabilir şekilde ve görsellerle destekleyerek okuyucularımıza ulaştırmayı hedeflemektedir.