SERBEST BÖLGELER NEDİR?

Serbest Bölge Nedir?

Serbest Bölgeler (SB) bir tür özel ekonomik alanlardır. Bunlar, ülke sınırları içerisinde bulunup gümrük bölgesinin dışında kalan alanlardır. SB’lerde malın ihracatı, ithalatı, imalatı ve belirli düzenlemeler kapsamında yeniden ihracatı yapılır. Genellikle limanlarda, uluslararası havalimanlarında ve ülkenin sınırlarının yanında oluşturulur. Yani genel olarak dış ticarete uygun coğrafi konumu olan alanlarda oluşturulur.

Dünya Bankasının tanımına bakacak olursak, ‘’Küçük, kapalı, gümrüksüz satış alanları. Bu alanlar içerisinde stoklama, yeniden ihracat veya ticari aktarma faaliyetleri gerçekleştirilir.’’ şeklindedir. Serbest Bölgeler aynı zamanda yoğun emekli imalat alanları olarak da tanımlanabilir, bunlar aynı zamanda hammaddelerin ithalatı ve onların işlenmesini de içerir. Fakat, modern SB’ler gittikçe daha çok hizmetler sektörüne odaklanırlar, örneğin: Yazılım, araştırma ve finansal hizmetler.

Serbest Bölgelerin Tarihi:

Gelişmekte olan ülkelerde ihracat işleme bölgeler yaygındır. Bunlar da sanayi ve ticari ihracat faaliyetleri desteklemek amacıyla oluşturulur. Dünya Bankasının tanımına göre, bunlar genellikle 10-300 hektar civarındaki genişliğinde, ihracata yönelik imalata odaklanan bölgelerdir. Bu alanlar firmalara serbest ticaret ortamını ve daha kolay ticari şartları yaratır. Bunların amacı yabancı yatırımcıları ve alıcıları çekmek, bu şekilde kendi mal ve hizmetlerinin yurt-dışı pazarlarına girişlerini kolaylaştırmaya çalışırlar, bu şekilde de yurt-içinde işsizliğe müdahale edip döviz elde etmeyi hedeflerler. 1997’de dünyada 93 ülkesinde ihracat işleme bölgeleri oluşturmuşlardır, bu sayede 22.5 milyon kişi istihdam edilmiştir, 2003 yılında ise ülke sayısı 116’ya çıkarken, istihdam edilen kişi sayısı 43 milyona çıkmıştır.

Tarihteki ilk serbest bölgesi MÖ 166’da, Delosi adlı bir Yunan adasında oluşturulmuştur. Fakat Delosi Adası MÖ 69 Yılında korsanlar tarafından yok edilmiştir. Romalılar farklı ‘’serbest şehirleri’’ belirlerlerdi, bunlar kendi kanunları yazardı, parayı basabilirdi ve Roma İmparatorluğa yıllık vergiyi ödemeye zorunda değillerdi. Bunu Romalılar 1 yüzyıla kadar uygulamaya devam etmişlerdir. Serbest Bölgelere başka bir örnek 12 Yüzyıldaki Hansa Birliği’dir. Hansa Birliği Almanya’nın kuzeyindeki kentleri arasında oluşan bir ticari örgütlenmedir. Hansa Birliği aynı zamanda Avrupa’da çeşitli ticari sömürgeleri kurarlardı.

İlk modern serbest bölge 1959’da İrlanda’nın Shannon kentinde kuruldu. Shannon Serbest Bölgesi ilk olarak uçak teknolojilerinde gelişiminin sonucu olarak kurulmuştur – uçakların gelişimiyle artık yakıtı doldurmak için Shannin Havalimaninda inmeye zorunda değillerdi, bu durum havalimanı için daha düşük iş yoğunluğu anlamına geliyordu, böylece havalimanı artık eskisi kadar karlı değildi. Bu durum havalimanındaki işyerlerinin azalmasına ve böylece işsizliğin artmasına yol açabilirdi. Bu sorunu çözmek ve havalimanındaki işyerlerini korumak için İrlanda hükümeti burayı Serbest Bölge olarak tanımlamaya karar verdi. Bu fikir başarılı olmuştur ve Shannon Serbest Bölgesi hala işlemektedir.

Bundan sonra dünyadaki SB sayısı hızlıca artmaya başladı. Özetlemek gerekirse, SB’ler istihdamı teşvik edip hem vatandaşlar için hem devlet için gelir kaynağı yaratırlar. Bu şekilde ülke ekonomisine faydalı olurlar. Bunlar genel olarak dış ticarete uygun olan alanlarda açılırlar. MÖ 166 yılından bugüne kadar Serbest Bölgelerin defalarca faydalı olduğu görüldü ve kanıtlandı. Bunlardan faydalanarak uluslararası ve yerli firmalar çeşitli şekillerde faydalanabilirler, yerel hükümetler ise istihdamı artırarak ve döviz geliri için uygun ortam yaratarak kendi halklarının refahına katkıda bulunurlar.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Ticaretin kurallarını ve yasalarını korumaktan sorumlu olan hükümetler arası bir kuruluştur. Küresel GSYİH’nın % 98 ‘ini temsil eden dünyanın en büyük uluslararası ticaret kuruluşudur.

DTÖ 1995 yılında “Marakesh Anlaşması” ile kurulmuştur. Bundan önce 1948 ‘den beri Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması olarak biliniyordu. DTÖ, uluslararası ticaret anlaşmalarının yanı sıra anlaşmazlıkların çözümü için bir çerçeve sağlayarak örgüt üyeleri arasında mal ve hizmet ticaretini kolaylaştırır. Bu anlaşmalar genellikle tarifeleri, kotaları ve diğer kısıtlamaları azaltmayı amaçlamaktadır.

DTÖ üyeleri diğer üyelere karşı ayrımcılık yapamaz, yani bir ülkeden bir ürüne uygulanan tarife diğer tüm üye devletlerden aynı ürüne uygulanmalıdır, bu en çok tercih edilen ulus kuralı olarak bilinir, ancak çevre koruma, ulusal güvenlik ve diğer önemli hedefler gibi istisnalar olabilir.

DTÖ’nün merkezi İsviçre’nin Cenevre kentindedir. Karar organı Bakanlar Konferansı’dır. Günlük işlevleri, tüm üye devletlerin temsilcilerinden oluşan Genel Konseyin sorumluluğundadır. Genel Müdür ve dört milletvekili tarafından yönetilen yaklaşık 600 kişilik bir sekretarya idari, profesyonel ve teknik hizmetler sunmaktadır. DTÖ’nün yıllık bütçesi 220 milyon ABD dolarıdır ve üyeler tarafından Uluslararası Ticaretteki paylarına göre katkıda bulunulmaktadır.

DTÖ, üye ülkelerin fikri mülkiyet haklarının korunmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Buna yenilik ve ekonomik büyüme için gerekli olan telif hakları, patentler ve ticari markalar dahildir. DTÖ, bu hakları koruyarak, şirketlerin ve bireylerin yeniliklerinden yararlanabilmelerini ve ticaretin ülkeler arasında serbestçe gerçekleşebilmesini sağlamaya yardımcı olur.

Bununla birlikte, DTÖ, küreselleşmeden elde edilen faydaların eşitsiz dağılımı ve ticaretin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki olumsuz etkileri gibi belirli ticaret konularını ele almada algılanan eylem eksikliği nedeniyle bazı çevrelerden eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. Örgüt, şeffaflık ve hesap verebilirlik eksikliğinin yanı sıra gelişmiş ülkeler lehine algılanan önyargısı nedeniyle de eleştirilmiştir.

Sonuç olarak, Dünya Ticaret Örgütü uluslararası ticaretin teşvik edilmesinde ve düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Ticaret engellerini kaldırarak ve fikri mülkiyet haklarını koruyarak, DTÖ dünya çapında ekonomik büyüme ve kalkınmayı teşvik etmeye yardımcı olur. Örgüt eleştirilerle karşı karşıya kalırken, adil ve eşitlikçi bir küresel ticaret sisteminin sağlanmasında önemli bir rol oynamaya devam etmektedir.

BÜLTEN: ANAYASA MAHKEMESİNİN 20.07.2022 TARİHLİ VE E. 2021/121 K. 2022/88 SAYILI KARARI: HAGB KARARLARINA İTİRAZ YOLUNU İPTAL EDEN KARAR

23 Eylül 2022 Tarihli ve 31962 Sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 20/7/2022 tarihli ve E: 2021/121, K: 2022/88 sayılı kararına göre; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu madde 231’de yer alan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararlarına yönelik itiraz yolu, yeterli inceleme yapılmadığı ve etkili bir denetim yolu olmadığı gerekçesi ile Anayasa madde 40 hükmüne aykırı bulunarak iptal edilmiştir.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğunu düzenleyen kural, ilgili kanun yoluna başvuranların iddia ve delillerinin dikkate alınmasında, çatışan menfaatlerinin dengelenmesinde, temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunun ve ölçülüğünün belirlenebilmesinde belirli ve etkili bir denetim yolu öngörmemektedir. Bu husus temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin giderilmesinde ve kamu gücünü kullananların keyfi davranışlarının önüne geçilmesinde bireye tanınmış olan yetkili makama başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkını ihlal etmektedir. Anayasa madde 40 hükmünün ihlal edildiğine karar veren Anayasa Mahkemesi ilgili hükmün iptaline karar vermiştir.

İptal kararı yayım tarihinden dokuz ay sonra yürürlüğe girecektir.

Stj. Av. Merve ALVEROĞLU

RUS KİŞİSEL VERİLERİ KORUMA KANUNU HAKKINDA BİR İNCELEME: RUSYA’DA KİŞİSEL VERİLER NASIL KORUNMAKTADIR?

Rusya’da 152-FZ sayılı Kişisel Veriler Hakkında Federal Kanun 27 Temmuz 2006’da kabul edilmiştir. Kişisel veriler alanındaki yasal hükümler, Rusya Federasyonu Federal Mevzuatı ile (27 Temmuz 2006 tarihli 152-FZ “Kişisel Veriler Hakkında Federal Kanun”), Rusya Federasyonu İş Kanunu (Bölüm 14) ve Rusya Federasyonu Medeni Kanunu’nunda düzenlenmiştir.

            Rusya’da kişisel verilerin korunması; Rusya Federasyonu vatandaşlarının kişisel verilerinin işlenmesi, depolanması ve aktarılması ile ilgili Rusya Federasyonu mevzuatının gerekliliklerini yerine getirmeyi mümkün kılan bir dizi kompleks önlemden oluşmaktadır. Kişisel verilerin korunması kanununun gerekliliklerine göre, operatör (işletmeci), kişisel verilerin işlenmesine ve bu kişisel verilerin işlendiği bilgi sistemlerine ilişkin bir dizi kurumsal ve teknik önlemi almakla ve uygulamakla yükümlüdür.

Rus hukukunda kişisel veriler doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanmış veya tanımlanabilir bir gerçek kişiye (kişisel verilerin konusu) ilişkin her türlü bilgiyi ifade eder.

Operatör (veri işletmeci) – kişisel verilerin işlenmesini organize eden ve (veya) gerçekleştiren ve ayrıca kişisel verilerin işlenme amaçlarını, kişisel verilerle gerçekleştirilen eylemleri (işlemler), kişisel verilerin bileşimini belirleyen, diğer kişilerle ortaklaşa veya bağımsız olarak çalışan bir devlet organı, belediye organı, tüzel kişi veya birey olarak tanımlanmıştır.

KİŞİSEL VERİLER KANUNUNUN ANA HÜKÜMLERİ

-Kişisel verilerin işlenmesi, kişisel verilerin işlenmesinin belirlenmiş amaçlarına tam olarak uygun olarak, yasal ve adil bir temelde gerçekleştirilmelidir.

-Kişisel verilerin üçüncü taraflara ifşa edilmesi veya bu tür verilerin uygun bir temel (kişisel veri sahibinin rızası veya federal yasaların gereklilikleri) olmadan yayılması kabul edilemez niteliktedir.

-Bazı durumlarda, kişisel verilerin işlenmesi yalnızca kişisel verilerin sabibinin rızası ile gerçekleştirilebilir.

-Kişisel verileri işleyen bilgi sistemleri, kişisel verilere ilişkin mevzuatın gereklerine uygun haraket etmelidir.

-Kişisel verilerin sahibi, kendi haklarını ve  menfaatlerini koruma hakkına sahiptir. Operatörün eylemlerine veya eylemsizliğine ( ihmaline) karşın haklarının korunması için yetkili olan devlet organlarına veya mahkemeye başvurarak maddi  ve (veya) manevi zararın tazminini de talep etme hakkı dahil olmak üzere diğer haklarını  ve meşru menfaatlerini de koruma ve korunmasını talep hakkına sahiptir.

-Operatör(işletmeci), kişisel verilerin sahibinin haklarının korunması için yetkili organa kişisel verilerin işlenmesi hakkında bir bildirim göndermekle yükümlüdür. Bu organ, Federal İletişim, Bilgi Teknolojisi ve Kitle İletişim Denetleme Servisidir (daha çok Roskomnadzor olarak bilinir uygulamada);

-Kanun gerekliliklerinin ihlali, hukuki, cezai, idari ve disiplin sorumluluğu doğurmaktadır.

KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASINI SAĞLAMAK İÇİN KOMPLEKS ÖNLEMLER

Kişisel verileri korumaya yönelik kurumsal önlemler şunları içerir:

-Kişisel verilerin işlenmesini organize etmekten ve güvenliğini sağlamaktan sorumlu kişilerin belirlenmesi;

-Kişisel verilerin alınması, işlenmesi, saklanması, aktarılması ve korunmasına ilişkin tüm süreci düzenleyen organizasyonel ve idari belgelerin geliştirilmesi ve düzenlenmesi;

-Kuruluşun ticari sürecine değişikliklerin dahil edilmesi , kişisel verileri işleyen kullanıcıları düzenleyici belgelerin hükümleriyle tanıştırılması;

-Aracılar ve kişisel verilerin aktarıldığı veya işlenmesinin emanet edildiği üçüncü taraflarla ek anlaşmaların yapılması;

-Kişisel verilerin korunmasına yönelik tedbirler listesinin belirlenmesi ve bu tedbirlerin uygulanması;

Kişisel verilerin işlenmesi ve korunmasının yasal gerekliliklere uygunluğu konusunda iç kontrolün her daim uygulanması.

Kişisel verileri korumaya yönelik teknik önlemler, yazılım ve donanımlı bilgi koruma cihazların vasıtasıyla yapılmalıdır. Kişisel verileri otomasyon araçları kullanarak işlerken, teknik koruma önlemlerinin kullanılması bir ön koşuldur ve bunların sayısı ve koruma derecesi, kişisel veri sisteminin koruma düzeyine göre belirlenir.

KİŞİSEL VERİ BİLGİ SİSTEMLERİ İÇİN GEREKLİLİKLER

Kişisel veri bilgi sistemlerinin güvenlik seviyesinin belirlenmesi, işlenen kişisel verilerin hacmine, kategorisine ve ayrıca  01.11.2012 yılından itibaren 1119 sayılı Hükümet Kararnamesine göre gerçekleştirilir ve kişisel veri bilgi sistemleri bilgi sistemlerine göre mevcut tehditlerin türüne bağlı olarak operatörler tarafından bağımsız olarak gerçekleştirilir.

Bu Kanun Hükmünde Kararname ayrıca, kişisel verilerin güvenlik seviyelerine uygun olarak bilgi sistemlerinde işlenmesi sırasında güvenliğinin sağlanmasına ilişkin gereklilikleri de tanımlamaktadır.

Ek olarak, kişisel verilerin korunması için ayrıntılı gereksinimler de belirlenmiştir, özellikle:

18 Şubat 2013 tarihli FSTEC( Rusya Teknik ve İhracat Kontrolü Federal Servisi) No. 21’in emriyle;

18 Ağustos 2014 tarih ve 378 sayılı FSB (Federal Güvenlik Hizmetinin Emri) (kişisel verileri korumak zarureti halinde koruma araçlarının kullanılması gerekiyorsa  bilgiyi  şifreleme (kriptografik)).

Ayrıca, 21 Temmuz 2014 tarihli 242-FZ sayılı Federal Kanun ve 31 Aralık tarihli 526-FZ sayılı Federal Kanun ile değiştirilen 152-FZ sayılı “Kişisel Veriler Hakkında” Federal Kanunun yeni versiyonunun gerekliliklerine uygun olarak , 2014, Rusya Federasyonu vatandaşlarının kişisel verilerinin kayıt, sistematizasyon, biriktirme, depolama, açıklama (güncelleme, değiştirme), çıkarma işlemlerinin gerçekleştirildiği bilgi sistemleri veritabanları Rusya Federasyonu topraklarında bulunmalıdır.

Kontrol

Mevzuatın uygulanması üzerindeki kontrol sağlama mekanizması aşağıdaki organlara verilmiştir:

Kişisel verilerin konularının haklarının korunması için yetkili organ (Roskomnadzor), kişisel veriler alanındaki ana denetim organıdır;

FSB(Federal Güvenlik Hizmeti), şifreleme araçlarının kullanımı açısından ana denetim otoriter organıdır;

FSTEC,( Rusya Teknik ve İhracat Kontrolü Federal Servisi) teknik bilgi koruma araçlarının kullanımı açısından denetim makamıdır.

Kişisel verilerin  korunması bakımından yetkili olan  organ, kişisel verilerin işlenmesinin Rusya Federasyonu mevzuatının gerekliliklerine uygunluğunu kontrol etmek (denetlemek) için hem planlı hem de plansız denetimler yapar ve önlemler alır.

                                                                                                          Stj. Av. Rashid Mirzayev

BÜLTEN: TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİ YÖNETMELİĞİ HAKKINDA DEĞİŞİKLİKLER

21.09.2022 tarih ve 31960 sayılı Resmi Gazete’ de, 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 72.nci ve 84.üncü maddelerine dayanılarak Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliği hazırlanmıştır. Bilindiği üzere; tüketici hakem heyetleri, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin başvuruları karara bağlamakla görevlidir

Yönetmelik ile birlikte tüketici hakem heyetlerinin kurulması ve çalışmasına ilişkin usul ve esasların düzenlenmesi amaçlanmıştır

Yönetmelik ile Getirilen Hususlar Nelerdir?

Tarafların 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı kalmak kaydıyla; değeri otuz bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değer ve üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz.

Başvurunun, tek bir uyuşmazlıkla ilgili olması ve uyuşmazlık konusunun yukarıda belirtilen parasal sınırı aşması halinde, sınırı aşan kısımdan feragat edilerek tüketici hakem heyetine başvuru yapılabilir. Parasal sınırı aşan kısım için tekrar tüketici hakem heyetine başvuru yapılamaz.

Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir.

Başvuru yapılabilecek ilçede tüketici hakem heyetinin kurulmamış olması halinde, başvurular o ilçe kaymakamlığına yapılabilir.

Tüketici Hakem Heyetine Başvurular Nasıl Yapılır?

Tüketici hakem heyetine yapılan başvurular şahsen veya avukat aracılığıyla; elden, posta yoluyla veya elektronik ortamda e-Devlet kapısı üzerinden Tüketici Bilgi Sistemi ile yapılır.

Başvuruda, başvuru sahibinin; adı, soyadı veya unvanı, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için T.C. kimlik numarası, diğer ülke vatandaşları için pasaport numarası ya da yabancı kimlik numarası, başvuru sahibinin tüketici olmaması durumunda ise vergi kimlik numarası, adresi ve varsa diğer iletişim bilgileri ile varsa vekilinin adı, soyadı, vergi kimlik numarası ile adresi, uyuşmazlık konusu, talebi ve Türk Lirası cinsinden uyuşmazlık değeri ile şikayet edilene ilişkin bilgilere yer verilmesi zorunludur. Uyuşmazlık değerinin döviz cinsinden olması durumunda, söz konusu değer başvuru tarihindeki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının belirlediği efektif döviz satış kuru esas alınarak Türk Lirasına çevrilir.

Elektronik ortamda e-Devlet kapısı üzerinden yapılan başvuruların Tüketici Bilgi Sistemi ile yapılması zorunludur. Bu başvuruların geçerli olabilmesi için uyuşmazlıkla ilgili başvuru formunun eksiksiz olarak doldurulması, varsa bilgi ve belgelerin Tüketici Bilgi Sistemine yüklenmiş olması gerekir.

Başvuruda bulunması gereken zorunlu bilgilerde eksiklik ya da tutarsızlık bulunması durumunda, tüketici hakem heyeti başkanı tarafından yazılı olarak yedi gün süre verilmek suretiyle başvuru sahibinden ek bilgi veya belge istenir.

Konusu, sebebi ve tarafları aynı olan uyuşmazlık ile ilgili olarak birden çok tüketici hakem heyetine veya aynı tüketici hakem heyetine birden fazla başvuruda bulunulamaz.

Bir uyuşmazlığa ilişkin olarak tüketici hakem heyetince verilen kararın kesinleşmesinin ardından; konusu, sebebi ve tarafları kesinleşen kararla aynı olan yeni bir başvuru yapılamaz. Aksi takdirde tüketici hakem heyeti kendiliğinden ya da taraflardan birinin itirazı üzerine her zaman kesinleşen karar ile kesin hükmü dikkate alır.

Tüketici Hakem Heyeti Kararlarının Niteliği ve Sonuçları Nelerdir?

Tüketici hakem heyeti, uyuşmazlık ile ilgili karar verirken tarafların talebiyle bağlıdır. Ancak başvurunun yapıldığı tarihte uyuşmazlık miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olmadığı durumlarda, başvuru sahibinin hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktarı belirtmesi ve inceleme sürecinde uyuşmazlık miktarının bilgi veya belgelerle tam olarak tespit edilmesi halinde talep edilen miktardan daha fazlasına veya azına karar verilebilir. (Ancak herhalde 30.000 TL sınırını aşmamalıdır.)

Tüketici hakem heyeti kararı tarafları bağlar.

Tüketici hakem heyeti kararı yalnızca verildiği uyuşmazlık için hüküm ifade eder.

Tüketici hakem heyetine yapılan başvurular, başvuru tarih ve sırasına göre en geç altı ay içinde görüşülür ve karara bağlanır. Yapılan başvurunun niteliği dikkate alınarak, karar süresi en fazla üç ay daha uzatılabilir.

Tüketici hakem heyeti kararları, İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre yerine getirilir.

Taraflardan her biri, nihaî kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde, ilk başvuruda yer alan taleplerle ilgili karar verilmeyen hususlarda, kararın tamamlanmasını isteyebilir.

Uyuşmazlıkla ilgili olarak tüketici hakem heyeti tarafından tüketici aleyhine karar verilmesi halinde tebligat ve bilirkişi ücretleri Bakanlıkça karşılanır.

Uyuşmazlığın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi durumunda, tebligat ve bilirkişi ücretleri kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde feragat veya kabul beyanında bulunan tarafın tüketici olması halinde tebligat ve bilirkişi ücretleri Bakanlıkça karşılanır.

Tüketici Hakem Heyeti Kararlarına İtiraz Süresi Nedir ve Sonuçları Nelerdir?

Taraflar, tüketici hakem heyetinin kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde tüketici hakem heyetinin veya tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesine itiraz edebilir. İtiraz, tüketici hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak talep edilmesi şartıyla hâkim, tüketici hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir.

Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.

Tüketici hakem heyetlerinin tüketici lehine verdiği kararlara karşı açılan itiraz davalarında, kararın iptali durumunda mahkemece tüketici aleyhine, avukatlık asgari ücret tarifesine göre nispi tarife üzerinden vekâlet ücretine hükmedilir. 

Mevcut olduğu halde tüketici hakem heyetine sunulmayan bir bilgi veya belgenin tüketici mahkemesine sunulması nedeniyle kararın iptali halinde tüketici aleyhine yargılama giderine ve vekâlet ücretine hükmedilemez.

Bu Yönetmeliğin; “başvuruda bulunması gereken zorunlu bilgilerde eksiklik ya da tutarsızlık bulunması durumunda, tüketici hakem heyeti başkanı tarafından yazılı olarak yedi gün süre verilmek suretiyle başvuru sahibinden ek bilgi veya belge istenir.” hükmü ile “Kararın Tamamlanması” başlıklı 26.ncı maddesi 1/1/2023 tarihinde, diğer hükümleri ise 01.10.2022 tarihinde yürürlüğe girecektir.

Stj. Av. Merve Alveroğlu

BÜLTEN: ANAYASA MAHKEMESİNİN 08.09.2022 TARİHLİ VE E: 2022/54, K: 2022/99 SAYILI KARARI HAKKINDA

20.09.2022 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlanan 08.09.2022 tarihli Anayasa Mahkemesi Kararında, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 54.maddesinin a bendi ile aynı kanunun 65.maddesinin a fıkrasının 9 numaralı bendinde yer alan “…ile öğrencilerin” ibaresinin Anayasanın 2. 7. ve 42. Maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek iptallerine karar verilmesini talep etmiştir.

            Davacı hakkında verilen “yükseköğretim kurumundan çıkarma cezasının” iptali istemi ile açılan davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.

            Başvuru kararında ilgili YÖK mevzuatında yer alan 54. maddenin a bendinde, itiraz konusu kuralda disiplin cezasını gerektiren eylemlerin soyut bir biçimde açıklandığı ve hangi eyleme hangi cezanın uygulanacağı hususunun açıkça belirtilmemesinin Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırı olduğu iddia edilmiştir. Bilindiği üzere; Anayasamızda düzenlenen temel hak ve özgürlükler ancak Anayasa madde 13 hükmüne istinaden kanunla sınırlanabilir. Ancak bu sınırlama kavramı sınırsız bir yetki olarak düşünülmeyip Anayasamızın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırı düşmemelidir. Bu halde eğitim ve öğretim hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp aynı zamanda  kuralların keyfi uygulanabilirliğine izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir niteliklerde olması gerekmektedir. Bahse konu kural ise açıklanan hususlardan uzak, bireylerin hangi somut duruma hangi somut cezanın uygulanabileceğini öngörmesine engel olacak şekilde belirsizdir.

            Açıklanan sebeplerle kural Anayasa’nın 13. ve 42. maddelerine aykırı bulanarak iptaline karar verilmiştir.

            Başvuru kararında dile getirilen diğer bir husus ise; ilgili mevzuatta yer alan 65. maddenin a fıkrasının 9. bendinde yer alan “…ile öğrencileri” ifadesi ile öğrenciler için öngörülen disiplin suç ve cezalarının kanunla düzenlenmesi gerekirken bu yetkinin yönetmelik çıkarmak suretiyle idareye verildiği hakkındadır. Bilindiği gibi; kanun koyma yetkisi TBMM’ye aittir. Bu yetki, Anayasa’nın 99. ve 129. maddelerinde yer alan istisnalar saklı kalmak kaydı,  ile devredilemez. Türevsel nitelikte olan düzenleyici işlemleri bakımından yürütmenin düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir.

Bu sebeple temel ilkeleri belirli olmadan ve çerçevesi çizilmeden, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun hükmü ile sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı düzenleme yetkisinin yürütmeye bırakılması Anayasanın 2. ve 7. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır.

Anılı ilgili mevzuatın 54. maddesinin a bendi 65. maddenin a fıkrasının 9. bendinde yer alan “…ile öğrencilerin”, “disiplin işlemleri” ve “…ile ilgili hususlar” ibarelerinin iptal edilmesi kararları, kanun boşluğu doğmasının önüne geçilebilmesi amacıyla yayımlanma tarihinden itibaren 9 ay sonra yürürlüğe geçecektir.

Stj. Av. Merve Alveroğlu

BÜLTEN: SIVILAŞTIRILMIŞ PETROL GAZLARI (LPG) PİYASASI LİSANS YÖNETMELİĞİNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR YÖNETMELİK

20 Eylül 2022 tarihli ve 31959 sayılı Resmî Gazete’ de yayımlanan vılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasası Lisans Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile yapılan değişiklikler hukuki anlamda önemli sonuçlar meydana getirmektedir. Bilindiği üzere yönetmeliğin asıl amacı; yurt içi ve yurt dışı kaynaklardan temin edilen sıvılaştırılmış petrol gazlarının (LPG) güvenli, ekonomik olarak rekabet ortamı içerisinde kullanıcılara sunumuna ilişkin piyasa faaliyetlerinin şeffaf, eşitlikçi ve istikrarlı biçimde sürdürülmesi için gerçek ve tüzel kişilere verilecek lisanslara ve kayıt düzenlerine ilişkin usul ve esasların belirlenmesidir. İlişkinin sağlıklı yürütülebilmesi amacı ile akaryakıt istasyon işletmeleri ile akaryakıt dağıtım şirketleri bayilik sözleşmesi imzalanır ve bu bağlamda istasyon işletmeleri ürünleri dağıtım şirketlerinden satın almaktadırlar.

Buna istinaden yönetmeliğin daha anlaşılır hale gelmesi amacıyla bazı terimler yönetmelik içerisinde tanımlanmıştır. Bu tanımlara ek olarak bugün yapılan değişiklik ile beraber bazı yeni terimler ve tanımları yönetmeliğe eklenmiştir. Buna göre; yönetmeliğin 4.üncü maddesinin birinci fıkrasına “Lisans” tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki “LPG otogaz bayilik sözleşme beyanı” tanımı ve “Tesis” tanımından sonra gelmek üzere aşağıdaki “Tip sözleşme” tanımı eklenmiştir.

LPG otogaz bayilik sözleşme beyanı: Otogaz bayi ile dağıtıcısı arasında imzalanan LPG otogaz bayilik sözleşmesinin ilgili dağıtıcı lisansı sahibince daha önce Kuruma ibraz edilen tip sözleşme örneğinin aynısı olduğunu belirten ve sözleşmeye ilişkin temel bilgilerin (Tesis adresi, sözleşme başlangıç tarihi, sözleşme bitiş tarihi ve ilgili taraflara ilişkin bilgiler) yer aldığı ve tarafların yetkililerince imzalanan sözleşme beyanını,

Tip sözleşme: Lisans sahiplerinin esas faaliyetlerine ilişkin sözleşme örneklerini, ifade eder.

Nitekim eklenen yeni terimler; aynı yönetmeliğin 7.maddesinin b bendinde yapılan değişiklik ile; LPG Otogaz Bayilik Lisansı için; dağıtıcılarla yapılmış LPG otogaz bayilik sözleşme beyanının ve İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatının bulunması zorunludur. ve yine 18. maddeye eklenen yeni fıkra ile;  Kanuna göre faaliyette bulunanlar esas faaliyetlerine ilişkin tip sözleşme örneklerini ve bunlarda yapılacak değişiklikleri yürürlüğe koymadan önce Kuruma bildirmekle yükümlüdürler.” şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Stj. Av. Merve Alveroğlu

TÜRK VATANDAŞLIĞI ALMAK İÇİN 250.000 USD DEĞERİNDE TAŞINMAZ ALIM ŞARTI DEĞİŞİYOR!

Türk vatandaşlığı için alabilmek için halen yürürlükte olan  Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in  20. maddesi uyarınca Türkiye’de 250.000 USD değerinde taşınmaz ya da taşınmazlar alan yabancılar, kanunun öngördüğü diğer şartları da taşıyorsa Türk vatandaşlığına kabul ediyordu. Ortalama 3-6 aylık bir süreç içerisinde bu yol ile vatandaşlık almak isteyen kimseler Türk vatandaşı olabiliyordu.

Yakın zamanda yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine toplantısı sonrasında bu sayının 400.000 USD olarak değiştirileceğine ilişkin açıklama yapıldı. Henüz yürürlüğe girmemiş olan bu değişikliğin yakın zamanda gerçekleşeceği düşünülüyor. Bu durumda Türk Vatandaşlığı alımı; Türkiye’de 400.000 USD değerinde taşınmazın veya taşınmazların alım şartına bağlanmış olacak. 

Seyhan Hukuk Bürosu, alanında uzman avukat kadrosu ile Türk vatandaşlığı alımındaki işlemlerinizi takip edebilir, tapu dairelerinde ve diğer kamu dairelerinde güvenli ve hızlı bir şekilde işlemlerinizi yürütebilir. Danışmanlık alımı için bizlere ulaşın!

Singapur Sözleşmesi ve Arabuluculuk

Geçtiğimiz günlerde Singapur Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesi konusundaki kanun TBMM’de görüşüldü. Kanun mecliste onaylanıp Cumhurbaşkanı’nın onayından da geçerse Resmi Gazete’de yayınlanacak ve ülkemiz Singapur Arabuluculuk Sözleşmesi’ni resmen yürürlüğe koymuş olacak. Sözleşmenin muhteviyatını anlatmadan evvel belirtmeliyim ki bu sözleşmenin uygulanması ülkemizdeki adalet mekanizmaları ve yatırımcılar adına oldukça önemli bir gelişmedir.

Singapur Sözleşmesi, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri adıyla genelleştirdiğimiz ve bu yöntemlerden birisi olan “arabuluculuğa” ilişkin bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile birlikte, ülkemizde bir süredir gelişmekte olan arabuluculuk müessesesi adeta çağ atlayarak uluslararası statü kazanacaktır. Ticari davalarda bu husus oldukça önemli bir adım sayılabilir. Çünkü ülkemizin en önemli sorunlarından birisi hiç şüphesiz ki yargılamaların çok uzun sürmesidir. Örneğin ülkemizde bir ticari dava ortalama 2-2.5 yıl gibi bir sürede kesinleşmektedir. Bu durumun yol açacağı sorunların boyutları ise kolaylıkla tahmin edilebilir. Öte yandan alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri ise hızlı ve etkili çözüm yöntemleridir. Kazan-kazan mantığına dayalı olan bu yöntemler, mahkemelerin uzun süren ve karmaşık prosedürleri yerine tarafların anlaşması üzerine kuruludur. Başlıca alternatif çözüm yolları; arabuluculuk, tahkim, uzlaştırma, tarafsız ön değerlendirme ve müzakere gibi yollardır. Bu yollardan ülkemizde arabuluculuk bazı dava türlerinde dava şartı olduğu için (dava öncesi başvurmak zorunlu olduğu için) daha yaygındır. Bir diğer yaygın uygulama ise tarafların bir hakem yargılamasını tercih etmesi yani tahkim uygulamasıdır. Bu noktada tahkim uygulamasının New York Sözleşmesi ile uluslararası geçerliliğinin olması ve çeşitli imkânların tanınmış olması oldukça önemlidir. İşte Singapur Sözleşmesi, ticari arabuluculuklarda benzer imkânları arabuluculuk yoluyla yapılan sulh anlaşmaları için de geçerli kılacak ve ülkemizde imzalanan Singapur Sözleşmesindeki şartları taşıyan sulh anlaşmalarına uluslararası icra edilebilirlik kazandıracaktır.

Baktığımız zaman arabuluculuk profesyonel anlamda ilk olarak ABD’de uygulanan barışçıl, uzlaşmaya dayalı bir çözüm yöntemidir. Ülkemizde de ihtiyari ve zorunlu olmak üzere arabuluculuk ile uyuşmazlıkların çözümü noktasında kanunlar yürürlüktedir. Arabuluculuk yöntemi Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Siciline kayıtlı olan ve hukuk fakültesi mezunu olan, arabuluculuk eğitimini almış, meslekte en az 5 yılını doldurmuş ve yapılan sınavlarda başarılı olmuş arabulucular tarafından uygulanır.

Arabuluculuķ, iletişim üzerine kurulu bir çözüm yöntemidir. Oyun Teorisinde Nash Dengesi felsefesinden yola çıkılarak türetilmiş ünlü strateji sözünde görülen “herkesin kazanabileceği bir yol varsa kimse kaybetmemeli” mantığı arabuluculukta görülebilir. Dolayısıyla da bu şekilde uyuşmazlığın çözümü için arabuluculukta sorunun temeline inilir, karşılıklı olarak talepler ve altında yatan nedenler araştırılır. Bu araştırmaların neticesinde uzlaşmaya dayalı olarak “çözüm” ortaya konur. Anlaşılacağı üzere arabuluculuğun temelinde uzlaşma kültürü, iletişim ve çözüm odaklı düşünce yatmaktadır.

Arabuluculuk, mahkemelerin otoriter karar mantığı yerine çözüm anlayışını getirir. Ne yazık ki davalar ülkemizde oldukça uzun sürelerde karara bağlanmaktadır. Bu sadece ülkemize özgü de değildir, tüm dünyada mahkeme süreçleri uzun ve karmaşıktır. Mahkemeler, sıkı usul kurallarına bağlıdır ve oldukça masraflıdır; dosya-harç vb. masraflar, avukat ücretleri ve diğer giderler düşünülünce bu masrafların boyutları tahmin edilebilir. Diğer yandan mahkemeler inkâr edilemez derecede gerilimin yaşandığı yerlerdir. Taraflar gittikçe daha da kazanma ve kaybettirme psikolojisi içerisinde karşı karşıya gelmekte ve kazanmak ile kaybettirmek üzere bir mücadeleye girişmektedir. Bunun yol açacağı sonuçlar ise tahmin edilebilir. Toplumsal gerçeklerimiz ile bu durumu düşündüğümüzde; mahkemelik olduğunuz biriyle gelecekte iş yapmanın veya güvene dayalı ilişki geliştirmenin oldukça zor olduğu açıktır. Bütün bu hususlar düşünüldüğünde ise arabuluculuk uygulamasının (aynı zamanda alternatif çözüm yollarının) faydaları daha net olarak ortaya çıkmış olacaktır. Şöyle ki:

– Arabuluculuk uygulaması çok daha az masraflıdır.

– Kaybetme gibi bir durum yoktur, uyuşmazlığın çözümüne ve uzlaşmaya dayalıdır.

– Arabuluculuk ile taraflar mahkemelerde olduğu gibi gerilim yaşamazlar ve karşılıklı güven odaklı olarak ticari veya sosyal ilişkilerini sürdürebilirler.

– Arabuluculuk uygulamasında gizlilik esastır. Ortaya konan hususlar gizli kalır.

– Eşitlik ilkesi söz konusudur.

– Bütün bunlara ilaveten arabuluculuk ülkemizde ortalama olarak 4 gün içerisinde uyuşmazlıkları %70 oranında çözüme kavuşturur. Eğer arabuluculuktan çözüm alınamazsa mahkeme yolu açıktır.

İşte, Singapur Sözleşmesi adı verilen “Arabuluculuk Sonucunda Yapılan Uluslararası Sulh Anlaşmaları Hakkındaki Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” ile ticari davalarda, dava yoluna gidilmeden evvel zorunlu olarak uygulanan arabuluculuklarda imzalanan sulh anlaşmaları artık sözleşmenin şartlarını da taşıyorsa bu sözleşmeye taraf olan diğer ülkelerde de kolayca icra edilebilecektir. Bu da hiç şüphesiz hem ticari uyuşmazlıkların çok daha hızlı çözülebilmesi hem de ülkemize yapılacak yabancı yatırımlar için önemli bir teşvik sayılabilir.

Haldun Barış, Stj. Avukat