YABANCILAR HUKUKUNA İLİŞKİN PRATİK BİLGİLER-1

person signing in documentation paper

(Oturma İzni, Sınır Dışı Edilme, INAD Yolcu, İdari Gözetim,Giriş Yasağı)

Av. Haldun Barış

            Post kolonyal dönem ve teknolojik gelişmelerin ardından dünyadaki sınırlar esnemiş, küreselleşme hızlanmıştır. Bunun pek çok sonucundan biri de yabancılar hukukuna artan ihtiyaçtır. Öte yandan Türkiye gibi gelişmekte olan ve coğrafi konumu itibariyle tarihin her döneminde göçlere ev sahipliği yapmış veya yabancıların ilgisinde olan bir ülkede yabancılar hukuku gelişmiş olmalıyken ne yazık ki ülkemizde yabancılar hukuku yeterince gelişmemiştir. MÖHUK başta olmak üzere mevzuatta yeni değişen şartlara uygun bir reform yapılması gerekmektedir. Konuya ilişkin 2023 Aralıkta ilk baskısı yapılan MÖHUK’ta Reform adlı eserin (Prof. Dr. Sibel Özel, Prof. Dr. Mustafa Erkan, Prof. Dr. Hatice Selin Pürselim editörlüğünde) incelenmesini tavsiye ediyorum.

Bu yazıda ise teorik bazı tartışmalardan ve incelemelerden ziyade yabancılar hukukuna ilişkin pratik bilgiler vermeyi amaçlıyorum. Yazıların ilk bölümünde gerçek kişilerle alakalı karşılaşılan bazı konulara değinmeyi planlıyorum. Bu konular oturma izin süreci,  banka hesabı açmaya ilişkin bazı bilgiler, sınır dışı edilme, giriş yasağı, INAD yolcu, geri gönderme merkezleri, boşanma davaları, babalık davası, yabancıların emlak edinimi, yabancıların iş sözleşmeleri gibi birtakım konulardır.

Sonraki yazılarda ise benim de daha çok içinde bulunduğum ticaret hukuku-vergi hukuku-sözleşmeler hukuku bağlamındaki konuları (yabancı şirket kurulumu, yabancı unsurlu sözleşme hazırlama, sözleşmelerde yetki unsuru, tahkim, ödeme yöntemler, tanıma-tenfiz davaları, gümrükte karşılaşılan sorunlar, vergiye ilişkin konular, INCOTERMS, uluslararası yaptırımlar ve bankacılık kuralları, uluslararası hava hukuku (sivil havacılık İşlemleri vs.) vd.) ele almayı planlıyorum.

Yazıların her birini çok uzun tutmamak adına konuları parçalar halinde yazmayı hedefliyorum. Bu yazıları akademik etik kurallar çerçevesinde ancak akademik kaygı gütmeden, pratik bilgiler vermeyi amaçlayarak kaleme aldığımı da belirtmek isterim. Benim gibi henüz meslekte ilk yıllarında olan meslektaşlarıma veya bu alana yeni eğilim gösteren üstatlara faydalı olmasını umuyorum. 

1-Oturma İzni

            Yabancılar hukuku deyince herhalde pratikte en çok karşılaşılan işlemlerden biri oturma izni konusudur. Öncelikle bu işlemlerin matematiği oldukça basittir: Göç idaresinden sistem üzerinden randevu alıp belgeleri topluyor, randevu gününe gidiyor, teslim ediyorsunuz. Burada randevuya mutlaka müvekkil ile birlikte gitmeniz gerektiğini unutmayın çünkü dosya teslimi sırasında parmak izi de alınacaktır. Eksik belgeleriniz olduğu takdirde size süre verilecektir. O süre içerisinde eksik belgeleri tamamlamanız gerekir.

Bu konuda, e-başvuru yapmakta sorun yaşarsanız eğer “manuel başvuru” yapabilirsiniz. Bu bilgi pek çok yerde işe yarayacaktır. Manuel veya elektronik başvuru sonrasında belirtilen telefona sms gelecek ve randevu tarihi belirtilecektir.

Diğer yandan oturma izni başvurularında asıl sorun (eğer göç idarelerinin karmaşıklığını saymazsak) başvuru türüdür. Başvuru türlerine ilişkin bilgiler 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda düzenlenmiştir. Müvekkilin durumu iyi analiz edilip doğru başvuru türü seçilmelidir.  Ayrıca oturma iznine başvuran yabancının “kapalı mahallede” oturmaması da önemlidir.

Son dönemlerde değişen göç politikaları nedeni ile kısa dönem ikamet izni başvurularında ret oranları oldukça yüksektir. Bu nedenle göç idarelerinde, müvekkilinizin Türkiye’de yaşama amacı taşıdığına ilişkin bir kanı oluşma ihtimali varsa bu başvuru türünü tercih etmemenizi öneririm. Ayrıca Göç İdareleri, öğrenci ikamet izinlerini de ciddi mercek altına almış durumdadır. Yine Türkçe dil kursları veya dil öğrenme amacıyla yapılan başvurular da son zamanlarda ret sonucuyla fazlaca karşılaşılmaktadır.

Oturma izni ret gelen yabancıya tebligat yapılır ve ülkeyi terk etmesi çağrısı yapılır. 6 ay içerisinde aynı nedene dayalı olarak oturma izni başvurusunda bulunulamaz.

Oturma izinlerinde şu anda en tercih edilesi yöntem büyükşehirlerde 75.000 USD değerinde taşınmaz alımı sonrasında yapılan başvurudur. Buradaki önemli nokta ise döviz bozum belgesi ve taşınmazın değerinin gerçeği yansıtmasıdır. 

2-Sınır Dışı Edilme Kararı-INAD Yolcu-Geri Gönderme Merkezleri-Giriş Yasağı

            Bir yabancı Türkiye’de yasal kalış süresini ihlal ettiyse veya başka nedenler söz konusuysa hakkında sınır dışı edilme kararı verilir. Bu noktada öncelikle şu hususu açıklamak istiyorum: Eğer bir yabancı, yasal kalış süresini (vize, oturma izni süreleri) ihlal ettiyse, gönüllü olarak başvuru yapıp süre alarak ülkeyi terk edebilir. Bu durum, yabancının herhangi bir kontrol noktasında yakalanıp geri gönderme merkezlerinde tutulması sonucunu önler. Bilindiği üzere geri gönderme merkezlerinde standartlar oldukça kötü durumdadır. Ayrıca bu durum 6458 sayılı kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 8-2/c sonucunu da doğurabilir.

Diğer yandan yasal kalış süresini ihlal eden ve yakalanan bir yabancı hakkında sınır dışı işlemi tesis edilir ve geri gönderme merkezine götürülür. Eğer yabancı henüz Türkiye’deyken itirazları yapmak isterse iki ayrı başvuru yapılabilir: Geri Gönderme Merkezinde tutulmasına ilişkin Sulh Ceza Hakimliklerinde itiraz ve sınır dışı işleminin iptali için İdare Mahkemelerinde iptal davası.

2.A. Giriş Yasağı

Bu iki başvuruyu incelemeden evvel şu hususa belirtmek gerekir: Eğer yabancı ülkeden çıktı/çıkarıldıysa ihlal süresi kadar ceza öder ve ihlal süresine göre hakkında giriş yasağı tesis edilir. Konuya ilişkin 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrası şu şekildedir:

“(2) Giriş yasağına ilişkin usuller şunlardır:

a) Sınır dışı edilecek yabancılar için ülkeye giriş yasağının başlangıcı yabancının ülkeden çıkış tarihidir.

b) Vize, vize muafiyeti, çalışma izni veya ikamet izni süresini on günden fazla aşan ve hakkında sınır dışı etme kararı alınmadan veya bu karar

henüz ilgiliye tebliğ edilmeden önce, Türkiye dışına çıkmak için valiliklere başvuruda bulunan yabancıların Türkiye’ye giriş yasağı süresi, başka bir nedenle giriş yasağı kapsamına alınmasını gerektirir durumu saklı kalmak kaydıyla, vize, vize muafiyeti ya da ikamet izni ihlalinden kaynaklanan harç ve buna bağlı tahakkuk edecek cezaların ödenmiş olması koşuluyla bir yılı geçemez.

c) Vize, vize muafiyeti, çalışma izni veya ikamet izni süresini on günden fazla aşan ve hakkında sınır dışı etme kararı alınmadan çıkış yapmak üzere sınır kapısına kendiliğinden gelen yabancılar hakkında ise başka bir nedenle giriş yasağı alınmasını gerektirir durumu saklı kalmak kaydıyla vize, vize muafiyeti ya da ikamet izni ihlalinden kaynaklanan harç ve buna bağlı tahakkuk edecek cezalarını ödemiş olması koşuluyla vize veya ikamet ihlali gerekçesiyle giriş yasağı kararı alınmayabilir.

ç) Seyahat giderlerinin bir kısmı veya tamamı Genel Müdürlük tarafından karşılanarak sınır dışı edilen yabancıların seyahat masraflarının sonradan tahsil edilmesinin takibi amacıyla gerekli veri girişi yapılır. Genel Müdürlük tarafından karşılanan seyahat masraflarını ödemeyen yabancının ülkeye girişine izin verilmeyebilir.

d) Giriş yasağı en fazla beş yıl süreyle alınır. Beş yılın sonunda kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından ciddi tehdit söz konusu ise önceden alınmış beş yıl süreli giriş yasağı tek seferde veya ayrı ayrı olmak üzere on yıl daha uzatılabilir. Ancak, giriş yasağı süresi aynı gerekçeye dayalı olarak on beş yıldan fazla olamaz.

e) Genel Müdürlük, gerekli gördüğünde sürenin dolmasını beklemeden giriş yasağını kaldırabilir veya giriş yasağını saklı tutarak yabancının belirli bir süre için Türkiye’ye girişine izin verebilir.

(3) Kamu düzeni veya kamu güvenliği sebebiyle, bazı yabancıların ülkeye kabulü ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının talebi ile veya doğrudan Genel Müdürlük tarafından ön izin şartına bağlanabilir. Sistemde ön izin şartına bağlı olduğu görülen yabancıların Genel Müdürlüğün olumlu görüşü alınmadan ülkeye girişlerine izin verilmez.”

Eğer yabancıya giriş yasağı tesis edildiyse bu durumda 60 gün içerisinde idari işlemin iptaline yönelik idare mahkemelerinde dava açılabilir. Bu davalarda eğer usule aykırı bir işlem varsa olumlu sonuç alınabilmektedir. Ancak kamu güvenliğine ilişkin yabancı hakkında bir rapor tesis edildiyse bu durumda sonuç alınma ihtimali yok denecek kadar azdır. Çünkü yabancılar hukuku, idareye geniş takdir yetkisi verilen alandır.

Bu noktada daha evvel giriş yasağının kaldırılmasına ilişkin açtığım ve neticelendirdiğim bir davanın gerekçesini paylaşmak istiyorum:

“Dava dosyasının incelenmesinden davacının ülkemizden ayrılmak istediği sırada illegal giriş çıkışı bulunması nedeniyle İstanbul Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğü’nün 05/05/2022 tarihli Ç-113 tahdit kodlu iki (2) yıl süreli giriş yasağı ve N-135 kodlu 6.464,00 TL idari para cezasına ilişkin işleminin tesis edilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Yukarıda metnine yer verilen 6458 sayılı Kanun’un 9. maddesinin 1. ve 2. fıkrasına göre sadece kamu güvenliği, kamu düzeni veya kamu sağlığı sebebiyle sakıncalı olan yabancılar ile hakkında sınır dışı kararı bulunan yabancılar hakkında yurda giriş yasağı uygulanabileceği, anılan maddenin 7. fıkrasına göre ise hakkında idari para cezası uygulanan yabancıların ülkeye girişinin ön izin şartına bağlanabileceği düzenlendiğinden, adına idari para cezası kesilen yabancılar hakkında kamu güvenliği, kamu sağlığı veya kamu düzeni açısından sakıncalı olduğuna dair bir tespit bulunmaması ya da hakkında herhangi bir sınırdışı kararı alınmamış olması durumunda salt idari para cezası kesilmiş olması nedeniyle yurda giriş yasağı kararı alınamayacağı, bu yabancıların sadece ülkeye girişinin ön izin şartına bağlanabileceği açıktır.

Uyuşmazlıkta davacı hakkında kamu güvenliği, kamu sağlığı veya kamu düzeni açısından sakıncalı olduğuna dair bir tespit bulunmaması ve davacı hakkındaki kişi durum raporu uyarınca hakkında herhangi bir sınır dışı kararı alınmamış olması karşısında, davacı hakkında bir sınır dışı kararı alınmaksızın doğrudan illegal giriş çıkış yaptığından bahisle yurda giriş yasağı konulamayacağından, dava konusu işlemlerde  hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.” İSTANBUL 1. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO: 2022/6783 KARAR NO               : 2023/1632

Giriş yasağına konusuna son vermeden evvel giriş yasağına ilişkin bazı kodlardan da bahsetmek gerektiğini belirtmem gerekiyor. Bu kodlar yabancıların neye istinaden giriş yasağı aldığını belirten tahditlerdir. Örneğin G-82 kodu Milli Güvenlik Tehditi, G-89 kodu Terör Faaliyetleri, Ç-101, Ç-102, Ç-103, Ç-104 Yasal Kalış Süresi İhlali iken Ç-113 ise yasadışı giriş olduğunu göstermektedir.

Yeri gelmişken son dönemlerde neye ilişkin olduğunu anlayamadığım kodlar çıktığını da ifade etmem gerekir. Bu kodları Göç İdaresi’ndeki yetkililere sorduğumda ise “adli olaylara karışanlar hakkında alıyoruz” şeklinde şifahen bir cevap alabildiğime de buraya not düşmek isterim.

Son olarak giriş yasağı demek tam anlamıyla ülkeye girişin yasak olması demek değildir; meşruhatlı vize alınarak ülkeye giriş yapılabilir.

Giriş yasağı konusuna kısaca değindikten sonra “sınır dışı kararı ve geri gönderme merkezlerine itirazlara da kısaca değinmek istiyorum:

2. B. Sınır Dışı İşlemi

Öncelikle, sınır dışı işlemine idare mahkemelerinde 7 günlük süre zarfında itiraz edilerek iptal davası açılabilir. Dava duruşmalı istendiği takdirde, IYUK m.17 gereği duruşmalı yapılır.

Kanun gereği sınır dışı işlemine ilişkin yapılan başvuruların 15 gün içerisinde sonuçlandırılması gerekir ancak yoğunluk nedeniyle bu süre normal davalar kadar uzamaktadır.

Yabancı, sınır dışına karşı açılan dava sonuçlanıncaya kadar ülkeden deport edilmez.

2. C. INAD Yolcu

INAD yolcu ülkeye girişi istenmeyen/hakkı olmayan yolcudur. Havalimanlarında, karşılaşılan sorunlardan biridir. Prosedüre göre ilk uçakla gönderilmesi gerekir. Eğer yolcunun parası yoksa havayolları kredi işlemi sağlar.

Bu tip durumlarda müvekkilin yapılan işlemleri anlaması, formu alması önemlidir. Genellikle yabancılar bu tip durumlarda panik yaparlar bir avukatın yanlarında bulunmasını önemserler. Ayrıca geri dönüşün hızlandırılması da INAD yolcunun avukattan beklentisidir.

2. D. İdari Gözetim Kararı

Geçtiğimiz günlerde TİHEK’ten bir kurul üyesi tanıdığım ile oturuyorken geri gönderme merkezlerinin durumunu üzerine konuştuk. Bana göre geri gönderme merkezlerinin standartları Türkiye’nin değer sistemi ile bağdaşmamaktadır. Bu küçük girizgahtan sonra geri gönderme merkezinde tutulan yabancı hakkında yapılabileceklere bakalım.

Geri gönderme merkezine götürülen yabancı hakkında ilk olarak kayıt yapılır. Eğer müvekkilinizin, gittiğiniz geri gönderme merkezinde olduğundan eminseniz ancak kaydı çıkmıyorsa önce adının doğru anlaşıldığından emin olmak gerekir ancak adı doğruysa ve yine de çıkmıyorsa bu durumda kaydı yapılmamıştır. Israrcı olarak “gelen listesinden” kontrol ettirebilirsiniz.

Bir yabancının geri gönderme merkezinde tutulmasının hukuki karşılığı İdari Gözetim Kararı’dır. Bu kararlara sulh ceza hakimliklerinde itiraz edilir.İtiraz süresi 7 gündür.

Bu konuda ne yazık ki uygulamada oldukça farklılıklar söz konudur. Örneğin geçen yıl, eğer yabancının oturduğu eve ilişkin ve düzenli hayata ilişkin deliller dosyaya kazandırıldığında  sınır dışı işlemi de dava edildiyse eğer dava süresince yabancı GGM’lerde tutulmak yerine diğer tedbirler (kontrol vs.) uygulanarak tahliye edilirdi. Ancak son zamanlarda bu durum daha da güçleşmiştir. Yine de pek çok yargı kararı konuya ilişkin durumu oldukça iyi şekilde ele almaktadır. Bu kararların bazıları şu şekildedir:

“muterizin ulaşılabilir bir adresinin bulunması hususu göz önüne alındığında muterizin idari gözetimde kalmasının bu aşamada orantısız olabileceği, başvurucu hakkında 6458 Sayılı Kanunun 57/A maddesi gereği idari gözetime alternatif yükümlülükler yüklenebileceği nazara alınarak talebin kabulü ile 6458 Sayılı Kanunun 57/6’ıncı maddesi gereğince idari gözetim kararının kaldırılmasına karar verilmesi kanaatine varılmıştır.” (EK-3  Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği 2021/7843 Değişik İş KARARI)

“Her ne kadar muteriz hakkında il göç idaresi Müdürlüğünce idari gözetim kararı verilmiş ise de; itiraz edenin ulaşılabilir bir adresinin bulunduğu, sağlık problemleri ile birlikte muterizin bakımına muhtaç çocuklarının bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde idari gözetim tedbirinin orantısız olabileceği, başvurucu hakkında 6458 Sayılı Kanunun 57/A maddesi gereği idari gözetime alternatif yükümlülükler yüklenebileceği nazara alınarak talebin kabulü ile 6458 Sayılı Kanunun 57/6’ıncı maddesi gereğince idari gözetim kararının kaldırılmasına karar verilmesi kanaatine varılmıştır.” Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği 2022/1031 Değişik İş

“dair her türlü şüpheden uzak kesin delil ve emareye rastlanılamadığı ve Türkiye’de yasal kalış hakkı olmadığı, kaçma ve kaybolma riski bulunduğundan bahisle her ne kadar hakkında idari gözetim kararı verilmiş ise de adı geçen yabancının kaçacağına veya kaybolacağına dair somut bir delil bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılarak, adı geçenin bu aşamada hakkındaki idari gözetim kararının kaldırılarak serbest bırakılmasına karar verilmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.

” Aydın 2. Sulh Ceza Hakimliği 2023/1313 D.İş

“Ancak Çankırı Valiliği İl Göç İdaresi Müdürlüğünün 11/08/2022 tarihli cevabi yazısı ve tüm dosya bir bütün halinde değerlendirildiğinde; idari gözetim altında geçirilecek sürenin yasal olarak en çok 6 ay olarak belirlendiği, yabancı şahsın idari gözetim altında geçirdiği sürenin 6 ayı geçtiği, 6458 sayılı yasanın 57/3 maddesinde bu durumun istisnasının belirtildiği, hakimliğimize gönderilen dosya muhteviyatında istisnai durumların mevcut olmadığı, şüpheli şahsın idari gözetim altında bulunma halinden beklenen menfaatin uygun görülecek yükümlülükler yüklenerek de sağlanabileceği sonuç ve kanaatine varıldığından mevcut gözetim halinin sonlandırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” Çankırı Sulh Ceza Hakimliği 2022/1558 Değişik İş

“muterizin ülkemizde geçirdiği zaman dilimi içinde hakkında adli yada idari herhangi bir soruşturmanın bulunmaması, aramanın icrası esnasında suç unsurunun ele geçirilmemiş olması, muterizin idari gözetimde geçirdiği süre, muterizin adresinin belli veya belirlenebilir olması da dikkate alındığında itiraz eden hakkında bu aşamada aynı amaca alternatif tedbirlerin uygulanması ile de ulaşılabileceğinden itiraz eden vekilinin itirazının kabulüne dair aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir.” İzmir 2. Sulh Ceza Hakimliği 2022/6170 Değişik İş

            İlgili konularla alakalı pratik bilgiler vermeye çalıştığım bu yazıyı daha fazla uzatmayarak burada noktalıyorum. Bu yazı dizisinin bir sonraki yazısında yabancılar hukukuna ilişkin diğer konulara ilişkin bazı pratik bilgiler vermeye çalışacağım.

YURT DIŞINDA DÜZENLENEN GAYRİMENKUL BAĞIŞ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİĞİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

YURT DIŞINDA DÜZENLENEN GAYRİMENKUL BAĞIŞ SÖZLEŞMESİNİN GEÇERLİLİĞİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

*Av. Bülent SEYHAN / Stj. Av. Deniz Mete ÖZCAN

            Bu yazımız son zamanlarda karşılaştığımız bir olayla alakalıdır. Söz konusu olayda muris Türkiye Cumhuriyeti’nde vefat etmiş bununla bağlantılı olarak Türkiye’de bulunan taşınmazın miras yoluyla intikalinin yolu açılmıştır. Bunun üzerine müvekkil bize Rusya’da düzenlenmiş bir vasiyetnameyle başvurmuştur. Ayrıca bir diğer husus olarak onun gibi mirasçı olan kardeşinin bir bağışlama sözleşmesiyle miras kalan gayrimenkuldeki payını kendisine devretmeyi istediğini beyan etmiştir. Bu yazımızda Rusya’da düzenlenen belgelerin Türkiye’deki geçerlilik şartlarını, şekline ve esasına uygulanacak hukuku tartışacağız. 

            Konuya ilişkin öncelikle, yürürlükte olan Türk Borçlar Kanunu’nun 288’inci maddesini incelemek gerekmektedir;

Türk Borçlar Kanunun Madde 288“Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.

Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.

Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Ancak, geçerliliği resmi şekilde olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz.”

            Yukarıdaki madde incelendiğinde anlaşılacağı üzere gayrimenkul bağışında, sözleşmenin geçerli olabilmesi için noterler tarafından resmi olarak düzenlenmesi gerekmektedir.

            Bu noktada yabancılık unsuru içeren belgeleri değerlendirmek için Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 7’nci ve 25’inci maddelerini incelemek doğru olacaktır;

MÖHUK madde 7- “Hukukî işlemler, yapıldıkları ülke hukukunun veya o hukukî işlemin esası hakkında yetkili olan hukukun maddî hukuk hükümlerinin öngördüğü şekle uygun olarak yapılabilir.”

MÖHUK madde 25- “Taşınmazlara veya onların kullanımına ilişkin sözleşmeler taşınmazın bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.”

            Yukarıda verilmiş 7’nci maddeden anlaşılabileceği üzere Rusya’da düzenlenen bir hukuki işlem Rusya yasalarının ön gördüğü şekle bağlı olarak yapıldığı sürece Türkiye Cumhuriyeti’nde geçerli olacaktır. Olayımız özelinde miras bırakan Rusya’da bir noterde, Rusya pozitif kanunlarının ön gördüğü şekilde bir vasiyetname düzenlemiştir. Söz konusu bu vasiyetname şekil şartları bakımından Rusya Federasyonu pozitif hukuku özelinde incelenecektir. Aynı şekilde gayrimenkul bağışlama sözleşmesinde de Rusya pozitif hukukunun ön gördüğü şekil şartlarına uyulduğu sürece Türkiye’de geçerli sayılacaktır.

            Bilgi notumuza konu olan söz konusu gayrimenkul bağışlama sözleşmesinin esasına ise Türk Hukuku uygulanacaktır. Zira 5718 sayılı kanunun 25’inci maddesini incelediğimiz takdirde taşınmazla alakalı sözleşmelerin esasına uygulanacak hukuk, taşınmazın bulunduğu ülke hukukudur. Bu duruma benzer olarak kanun koyucu 5718 sayılı kanunla taşınır malların miras ile intikaline uygulanacak hukukun ölen kişinin milli hukuku olduğunu fakat taşınmaz malların miras yoluyla intikalinde uygulanacak hukukun taşınmazın bulunduğu ülke hukuku olduğunu düzenlemiştir. Taşınmazın miras ile intikaline ilişkin yapılacak mahkeme müracaatlarında ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğunu düzenlemiştir. Bu hususlara açıklık getirdikten sonra Rusya kanunlarının bağışlama sözleşmesiyle alakalı hükümlerinin tercümelerini sizlere sunmayı uygun görüyoruz.

Rusya Federasyonu Medeni Kanunu, Bağışlama Sözleşmesi başlıklı 572. madde

“ 1. Bağışlama (hibe) sözleşmesi gereğince taraflardan birisinin (bağışlayan) herhangi bir bedel talep etmeden diğer tarafa (bağışlanan) doğrudan ya da başka birisine talimat vererek bir eşyayı vermesi veya o mala ait kullanım hakkının verilmesi için  üçüncü bir kişiyi görevlendirmesi, diğer bir durumda ise karşı tarafın (bağışlanan)  bir kişi karşısındaki yükümlülüğünün ya da borcunun ödemesini yapmak veyahut bunu yapması için üçüncü kişileri görevlendirmektir.

Karşılıklı olarak malların teslimi söz konusu ise ya da karşılıklı sorumluluk var ise bu durum bağışlama (hibe) olarak kabul edilmeyecektir. Bu kanunun 170. Maddesinin 2. fıkrasında öngörülen kurallar böyle bir sözleşme için geçerli olacaktır. (*tercüman notu- muvazaalı sözleşmeye ilişkin hüküm*)

2. Bir şeyi veya mülkiyet hakkını bedelsiz olarak birine devretme veya birisini bir mülkiyete bağlı yükümlülüğünden kurtarma sözü (bağış vaadi) bir bağışlama sözleşmesi olarak kabul edilir ve sözleşme uygun şekilde yapılırsa (madde 574’ün 2. Fıkrası) bağışlayanı ve gelecekte bir şeyi veya hakkı belirli bir kişiye ücretsiz olarak devretme veya onu bir mülkiyet yükümlülüğünden kurtarma niyetini açıkça ifade eder.

Malının tamamını ya da bir kısmını belli başlı nesneleri özellikle belirtmeden bağışladığını bildirmek ve buna yönelik söz vermek mal hakkından ya da belli başka kullanım haklarından feragat ettirmez yani geçersizdir.

Bağışlanana yapılacak teslimin, bağışlayanın ölümüne müteakip yapılacağını düzenleyen bağışlama sözleşmesi batıldır.

Bu tür bağışlama sözleşmeleri için medeni kanunun mirasla ilgili hükümleri uygulanacaktır.”

Rusya Federasyonu Medeni Kanunu, Bağışlama Sözleşmesinde Şekil başlıklı 574. Madde

 “1. Bu 2. ve 3. fıkralarında öngörülen durumlar dışında, bir hediyenin alıcıya devri ile bir bağış sözlü olarak yapılabilir.

Bir şeyin bağışı (hibe), bağışa konu malın verilmesi, sembolik olarak bir nesnenin (anahtar… vs.) ya da bir mal üzerinde hak sahibi yapan belgelerin verilmesi ile gerçekleşmiş sayılacaktır.

2.Taşınır malların bağışlanması (hibe) halinde şu durumlarda adi yazılı şekilde sözleşme düzenlenmelidir.

Bağışlayanın tüzel kişi olması ve hediyenin değerinin üç bin rubleyi aşması;

Gelecekte meydana gelecek bir bağışlama (hibe) sözünün verilmesi,

Bu fıkrada öngörülen hallerde, sözlü olarak yapılan bir bağışlama sözleşmesi hükümsüzdür.

3. Gayrimenkul bir malın bağışlanmasına ilişkin sözleşme devlet tesciline tabidir.”

            Yukarıda verdiğimiz maddeleri incelediğimizde, bağışlama sözleşmesinin esasına dair hükmün bizim borçlar kanunumuzda olan hükümle benzerlik gösterdiğini söylemek yanlış olmaz. Ayrıca Rusya Federasyonu Medeni Kanun’u taşınmazların bağışlanmasına ilişkin sözleşmelerin devletçe tescil edilmesi gerektiğini düzenlemiştir. Tam da bu nedenle aşağıda Rusya Federasyonu medeni kanunun “Gayrimenkullerde Devlet Tescili” başlıklı maddenin tercümesini sunuyoruz.

Rusya Federasyonu Medeni Kanunu, Gayrimenkullerde Devlet Tescili başlıklı 131’inci madde-“1. Gayrimenkulün mülkiyeti ve diğer mülkiyet hakları, bu haklara ilişkin kısıtlamalar, bunların oluşumu, devri ve feshi, gayrimenkulün haklarının ve onunla yapılan işlemlerin devlet tarafından tescilini gerçekleştiren organlar tarafından birleşik devlet sicilinde devlet tesciline tabidir. Aşağıdakiler tescile tabidir: mülkiyet hakkı, ekonomik yönetim hakkı, operasyonel yönetim hakkı, ömür boyu devralınabilir mülkiyet hakkı, sürekli kullanım hakkı, ipotekler, irtifak hakları ve bu Kanun ve diğer yasaların öngördüğü durumlarda diğer haklar.

2. Kanunla öngörülen durumlarda, devlet tescili ile birlikte, belirli gayrimenkul türlerinin özel tescili veya özel gayrimenkul türlerinin tescili gerçekleştirilebilir.

3. Resmi tescil işlemlerinden sorumlu olan kamu organı hak sahibinin talebine istinaden bu işlemin sonucunu tasdik edici bir belgeyi hazırlayarak yapılan işlemin resmiyetini ortaya koyar.

4. Gayrimenkullerin ve onlarla alakalı yapılan işlemlerin resmi kaydından sorumlu olan devlet organı yapılan kayıt işlemleri ile ilgili bilgiyi herkese vermek zorundadır.

Söz konusu bu bilgi, kayıtların yapıldığı her organ tarafından verilmek zorundadır. Kaydın hangi yerde ve hangi kurumda yapıldığına önem atfedilmez.

5. 02.07.2013 tarihli ve 142- FZ sayılı Federal Kanunla, 1 Ekim 2013 tarihinde mülga edildi.

6. Taşınmaza ilişkin hakların devlet tarafından tesciline ilişkin usul ve bu hakların tescilinin reddedilmesinin gerekçeleri, işbu kanuna muhalefet etmemek şartıyla gayrimenkul malların üzerindeki haklar hakkında kanunla düzenlenir.”

            Görüldüğü üzere Rusya Federasyonu’nda da gayrimenkullere ilişkin kayıtlar tapu ve kadastro müdürlüğünde yapılmaktadır. Ayrıca Rusya’nın federe bir devlet olması dolayısıyla yukarıdaki kanun maddesinde, kayıt yapılacak sicilin “birleşik”, bir diğer ifadeyle ülke çapında olması da dikkat çekicidir. Tapu kayıtlarının aleniliği hakkındaki hüküm ise ülkemizin pozitif mevzuatıyla paralellik göstermektedir.

            Seyhan Hukuk Bürosu olarak 28 yıllık deneyimimiz, farklı dilleri akıcı şekilde konuşabilen avukatlarımız ve dünyanın birçok yerinde bulunan iş ortaklarımızla ulusal ve uluslararası düzeydeki hukuki işlemlerinizle ilgilenebilir, bu yazımızda bahsettiğimiz gibi dokümantasyonlarınızı titizlikle takip edebilir ve hak kayıplarının önüne geçmenize yardımcı olabiliriz. Türkiye’nin en iyi avukatlarıyla iletişim kurmak için sol tarafta bulunan WhatsApp ya da Telegram butonlarına tıklayabilir veya aşağıda bulunan sabit numarayı arayabilirsiniz.

VAKA VE KARAR ANALİZİ: DOLANDIRILAN KİŞİLERE KARŞI BANKALARIN SORUMLULUĞU VE FRAUD KONTROLÜ

VAKA VE KARAR ANALİZİ: DOLANDIRILAN KİŞİLERE KARŞI BANKALARIN SORUMLULUĞU VE FRAUD KONTROLÜ

            Müvekkil, 2022 yılının 3. ayında bizlere başvurarak başından geçen dolandırıcılık olayıyla  ilgili danışmanlık talep etmiştir. Olay şu şekildir:

Belli oranda görme bozukluğu olan müvekkil,  banka numarasına benzer bir numaradan aranınca bankadan arandığını düşünerek telefonu yanıtlamıştır. Dolandırıcılar müvekkile kredi başvurusu yapıp yapmadığını sormuş, müvekkil yapmadığı yanıtını verince dolandırıcılar müvekkilden mobil şubeye girmesini söylemişlerdir. Bu sırada müvekkile fon bozdurma işlemleri yapıldığını, hesabında olağandışı hareketlerin yaşandığını söyleyerek sesli yanıt sistemine aktardıkları kandırmacası ile önce şifreyi değiştirmişler sonrasında gerçekten fon bozdurup EFT talimatı vermişlerdir. Bu sırada müvekkil tekrardan müşteri hizmetleri sandığı kişi ile görüşmüş “provizyon iade işlemi yapılacak” şeklindeki ifadeler ile dolandırılarak eft işlemine de onay vermiştir.

Müvekkil kısa bir süre sonra dolandırıldığını anlamış hızlıca bankayı aramış, işlemlerin iptalini talep etmiş ancak sonuç alamamıştır. Sonrasında ise savcılığa giderek şikayetçi olmuştur. Burada şunu belirtmek gerekir; dolandırıcılar paraları, eft yaptıkları hesapta tutmayıp kripto para borsalarından birine aktarmış ve böylece takibini zorlaştırmışlardır.

Danışmanlık kısmında müvekkile, bankaların ağırlaştırılmış sorumluluğunu anlatarak somut olayda bankanın anormal işlemlerle alakalı gerekli tedbirleri almadığından ve fraud izleme yönteminden bahisle, dolandırılan paranın bir miktarının bankadan tahsil edilebilme ihtimalini anlattık. Ancak kendisinin de belli oranda kusurlu olduğunu ve müterafik kusuru izah ettik. Tüketici işlemi olduğu için tüketici lehine yorum ilkesinden bahsettik. Sonrasında ise dava açmaya karar verdik.

            Tüketici mahkemesinde açtığımız davada, temel tezlerimiz bankaların güven kurumu olduğu, bu nedenle sorumluluklarının da ağırlaştırılmış olması gerektiği ve objektif özen yükümlülüğü bulunduğu şeklindeydi. Nitekim bankalar gerek ilgili mevzuat gerekse de kuruluş amaçlarından yola çıkılarak hakkaniyet ilkesi gereği teknolojinin en güncel gelişmelerinden yararlanarak müşteri veya mudilerini korumak zorundadır. Bu noktada özellikle müvekkilin daha evvel yaptığı işlemler, işlemlerin sıklığı, yeni bir hesaba para aktarımı gibi hususlar gözetildiğinde olağan dışı hareketlerin  olduğu ve bankanın fraud izleme yöntemini (ödemenin müşteriye ait olup olmadığını denetleyen bir izleme/kontrol sistemi) aktif etmekte kusura düştüğü açıktır.

Konuya ilişkin mevzuata bakıldığında 15 Mart 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Bankaların Bilgi Sistemleri ve Elektronik Bankacılık Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in 36. maddesi şu şekildedir:

MADDE 36 – (1) Banka, elektronik bankacılık hizmetleri kapsamında gerçekleşen olağan dışı, sahtekârlık amaçlı veya dolandırıcılık riski bulunan işlemleri tespit etmeye ve bunları önlemeye yönelik işlem takip mekanizmaları kurar. İşlem takip mekanizması kapsamında uygun olan durumlarda asgari olarak aşağıdaki risk unsurları takip edilir:

  1. Finansal sonuç doğuran işlemlere yönelik bilinen dolandırıcılık yöntemleri,
  2.  Gerçekleştirilen her bir bankacılık işleminin tutarı ve bu tutarlara göre müşterinin

konum bilgisi de kullanılarak normal dışı bir ödeme, fon transferi ya da davranış deseni

gösterip göstermediği,

c) Kaybolmuş, çalınmış ya da yetkisiz kişilerce ele geçirilmiş kimlik doğrulama unsurlarının listesi,

ç) Her bir kimlik doğrulama oturumuna yönelik olarak zararlı yazılımların bulaşmış

olabileceğini gösteren belirtiler.

(2) Banka, riskli işlemleri filtreleyerek değerlendirir ve bu filtrelere takılan müşterileri

daha yakından takip eder. Riskli işlemlerin gerçekleştirildiğinin tespit edilmesi halinde

banka, telefon ya da kısa mesaj gibi uygun yöntemlerle müşterilerin en kısa sürede

uyarılmasını sağlar.”

Maddenin birinci fıkrasında geçtiği üzere bankalar işlem takip mekanizmalarını kurmak ve riskli işlemleri takip edip müşterilerini uyarmak zorundadır. Öte yandan dosyaya da sunduğumuz konuya ilişkin doktrin görüşleri ve yüksek yargı kararları ise şu şekildedir:

“Müşterilerin internet bankacılığını kullanmakta olması bankaların mevduatı koruma yükümlülüğünü ortadan kaldırmayacağı gibi, sorumluluğunu da hafifletmeyecektir. Bu kapsamda işlemlerini internet ortamına taşıyarak daha fazla müşteri kitlesine ulaşmak ve dolayısıyla daha fazla kâr elde etmek isteyen bankanın, buna paralel olarak gerekli teknolojik ve yazılımsal önlemleri alması, gelişen teknoloji karşısında kötü niyetli üçüncü kişilerin internet bankacılığı sistemine girişimlerini anında engelleyecek güvenlik mekanizmasını oluşturması, sistemini sürekli güncelleyerek yenilemesi, herhangi bir usulsüz işlemle karşılaşıldığında gerekli önlemleri almanın yanı sıra müşterilerini de anında bilgilendirmesi gerekmektedir”(Savaş, Abdurrahman; İnternet Bankacılığı ve Tarafların Yükümlülükleri, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 19, S. 2, s. 151.) .

” Davalı banka adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Bilindiği gibi adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp olağan sebep sorumluluğudur. Burada Yasa adam çalıştırana genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü, bir gözetim ödevi yüklemiştir. Adam çalıştıranın sorumluluğu, kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterli kabul edilmiştir. Adam çalıştıran, görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin, göreceği iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve teknikleri özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır.” (Prof. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. 2, 4. Bası, sh. 160)

“Davacının internet bankacılığı kullanırken, sanal klavye kullandığı, ayrıca bilgisayarında anti virüs programının bulunduğu, bu durumda davacının sıradan bir bilgisayar kullanıcısının alabileceği tüm önlemleri alıp, banka güvenlik kurallarına da riayet ettiği; Davalı bankanın olayı engelleyecek tüm önlemleri almadığı, bazı güvenlik sistemlerinin davalı bankanın sisteminde bulunmadığı, olayda davacıya atfedilecek bir kusur olmadığı, davalının mevduat sahibi davacıya karşı sorumluluğunun devam ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi yerindedir.” Yarg. 19. HD. T. 29. 01. 2009, E. 2008/5878- K. 2009/505

“Mahkeme yapılan yargılama sonucunda davacıların şifrelerini ve kişisel bilgilerini korumakta müterâfik kusurlu davrandıkları anlaşılmışsa da, davalı bankanın da olay tarihi itibariyle mevcut teknolojik imkanlar çerçevesinde, paranın ele geçirilmesini engellemek için gerekli güvenlik önlemlerini almadığı belirlenmiştir. İnternet bankacılığı hizmeti sunan bankaların asli borcu, elektronik bankacılık işlemlerinin güvenlikle yapılabilmesini sağlamaktır. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen bankaların asli kusurlu sayılması gerektiği de açıktır. O halde somut uyuşmazlık yönünden de mahkemece davacı mudilerin davalı banka ile eşit oranda kusurlu sayılmaları doğru olmamıştır…”, Yarg. 11. HD., T. 09.03.2009, E. 2007/13816-2009/2645

“Somut olayda davalı banka, davacı ile dava dışı …’ın bankayı dolandırmak amacıyla iş ve gönül birliği yaptıklarını ne iddia etmiş ne de bu konuda bir kanıt ibraz edebilmiştir. O halde BK. 100. madde doğrultusunda bir kurtuluş kanıtı getirememiştir.” Yarg. HGK.nun 15.6.1994 tarihli ve 11-178/398 sayılı Karar

“…davalı bankanın iki ayrı şubesinde hesabı bulunan davacının taraflar arasındaki bireysel internet şubesi sözleşmesi uyarınca davalının internet şubesi nezdinde yaptığı işlemlerde kullandığı kullanıcı adı ve şifresinin bilgisayarına (davacının bilgisayarına) yerleşmiş casus programlarla başkasınca elde edilerek davacı hesaplarından…TL’nin çok kısa bir süre içerisinde (16)ayrı işlemle internet yolu ile davacının haberi olmadan davalı bankanın Konak şubesine aktarılmasında bu tür bilgisayar korsanlığı yöntemiyle işlemler yapılmasını önleme yolunda ek güvenlik tedbirleri almayan ve olaydan sonra bu yola tevessül eden davalının kusurlu ve sorumlu bulunduğunun, davacının sanal klavye kullanması halinde dahi, bunun yapılan bilgisayar korsanlığını engellemeye teknik olarak yetmeyeceğinin anlaşılmasına, işlemi yapan kişi hakkındaki ceza soruşturması sonucunun hafif kusurundan dahi sorumlu olan davalı banka bakımında etkili görülmemesine göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine ve kararın onanmasına…” Yarg. 11. HD., E. 2005/4787-K. 2006/7341

“Somut olayda, bir güven ve özen kurumu olan bankanın en hafif kusurundan dahi sorumlu olacağı, bankanın sorumsuzluğuna dair olarak yapılan anlaşmaların batıl olacağı, bankanın ve çalışanlarının sektörün kendisine yüklediği sorumluluk çerçevesinde mevduat sahibinin ve müşterinin korunması ilkesinden hareketle tüm ihtimalleri değerlendirerek riski minimize etmek adına davacı şirketi ciddi miktarda bir krediden haberdar etmesinin gerektiği, her ne kadar sözleşme faks ortamında işlem yapmaya imkân vermekte ise de kısa süreler içinde hesaplarında da nakit bulunmakta iken yüklü miktardaki işlemde faksın aslının talep edilmesinin önünde herhangi bir engel olmadığından bu doğrultuda faksın aslını istemesi veyahut en azından telefonla teyit etmesi gerekirken, tüm bunları yapmayarak kusurlu davrandığı ve mevcut zararın ortaya çıkmasında müterafik kusurunun bulunduğu sonucuna varılmıştır.” Hukuk Genel Kurulu 2021/361 E. , 2021/772 K.

Bilirkişi incelemesine gönderilen dosyada IP, LOG ve ses kayıtları incelenmiş tarafların yapmadığı, yanlış veya hatalı yaptığı ya da yapmaması gereken hususlar tespit edilerek kusurlar ve kusur oranları ve kusurların ağırlığı mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Bu aşamada HMK 107 uyarınca açtığımız davada müvekkilin müterafik kusurunu da gözeterek bedel artırımında bulunduk. Mahkeme tahkikat aşamasını bitirip sözlü yargılama aşamasına geçti ve sonrasında ise karar verdi. Verilen kararda mahkeme davamızı kabule karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şu şekildedir:

“Somut olaya ilişkin olarak davalı bankanın sorumluluğu değerlendirildiğinde;  dava konusu fon satışının internet bankacılığı üzerinden gerçekleştirildiği, yüksek miktarlı ve peşpeşe yatırım hesabından fon bozdurulduğu, ardından para transferi yapıldığı, daha önceden bu şekilde yüksek tutarlı EFT işlemi yapmayan davacının bu işleminde bir uyumsuzluk bulunduğunun davacı banka tarafından tespitinin gerektiği, davalı banka tarafından onay için davacının arandığı, ancak cevap vermediği beyan edilmiş ise de, dolandırıcılık şüphesi tespit eden davalı bankanın davacının açık onayını almadan para transferi işlemini yapmaması gerektiği, davalı bankanın şüpheli işlemlerin varlığını tespit etmesine rağmen işlemlerin davacının bilgisi ve rızası dahilinde olduğunu teyit etmeden dava konusu işlemlerin başarılı şekilde gerçekleşmesine izin verdiği için güvenlik sürecinde zafiyet olduğu, davalı bankanın alınması gereken tüm önlemleri almamış olduğu sonucuna varılmıştır.

Somut olayda davacının sorumluluğuna ilişkin olarak ise; davacının, dava dışı 3. kişilerin yönlendirmesi ile bilgilerini paylaşarak onay verdiği, bu suretle davacının ortaya çıkan zarardan sorumluluğunun bulunduğu görülmektedir.

Davaya konu işlemlerin yapılmasında her iki tarafın da kusurunun bulunduğu gözetildiğinde, tarafların üzerine düşen ödev ve sorumlulukların derecesi, davacının bilgilerini dava dışı kişilerle paylaşmış olması, ancak cep imza onayı alınırken gelen onay ya da red ibaresinin davacının görme engeli nedeniyle yanıltıcı olabileceği  hususu  nazara alınarak davalı bankanın %40, davacının ise %60 oranında kusurlu olduğunun kabulünün hakkaniyete uygun olduğu kanaatine varılmıştır.” Ankara 5. Tüketici Mahkemesi E… K…. Tarih:../../2023

AV. HALDUN BARIŞ

INTERPOL VE KIRMIZI BÜLTEN KARARINA İTİRAZ

INTERPOL VE KIRMIZI BÜLTEN KARARINA İTİRAZ

Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı, bilinen adıyla INTERPOL merkezi Fransa Lyon’da olan uluslararası bir teşkilattır. Teşkilatın tüzüğü 1954 yılında Viyana’da kabul edilmiştir. 

INTERPOL adi suçlarla mücadele için kurulmuştur ve uluslararası yardımlaşma sağlamaktadır. Genel sekreterlik, genel kurul, milli merkez büroları ve danışmanlar adlı 4 birimi bulunan INTERPOL’un kendi bünyesinde polis bulunmamaktadır. INTERPOL üye devletlerin polis teşkilatları arasında işbirliği sağlamaktadır. 

INTERPOL’ün kuruluş amacına tüzüğünün 2. maddesinde yer verilmiştir: 

“Tüm Kriminal Polis Birimleri arasında, değişik ülkelerdeki yasalar çerçevesinde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ışığı altında karşılıklı olarak en geniş düzeyde yardımlaşmayı sağlamak ve adi suçların önlenmesi ile bastırılmasına katkıda bulunacak kuruluşlar teşkil etmek ve bunları geliştirmektir.”

Bu amaçlar çerçevesinde INTERPOL’ün işlevi için oldukça önemli olan bir veri tabanı kurulmuştur. Bu veri tabanında üye devletlerle bilgi paylaşımı yapılmakta olup suçların önlenmesi ve suçluların yakalanması hususunda oldukça önemli bir sistemdir. 

Öte yandan INTERPOL’ün çalışma sisteminde renklerle isimlendirilmiş bültenler ve difüzyon sistemi bulunmaktadır. Bültenlerden en çok karşılaşılan kırmızı bülten; bir yakalama müzekkeresini içermektedir. Kırmızı bülten ile yakalama, tutuklama, yer tespiti gibi işlemlerin uygulanması sağlanmaktadır. Kırmızı bülten üye ülkelerinin adli makamlarınca veya uluslararası mahkemelerce genel sekreterlikten talep edilir ve genel sekreterlik çıkarır. 5 yıl süreyle geçerlidir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise ülkelerin kolluk kuvvetleri diğer ülkelerin INTERPOL mercilerine mesaj göndererek yakalama talep eder. Bu mesaja ise difüzyon mesajı denmektedir. 

INTERPOL KIRMIZI BÜLTEN VEYA DİFÜZYON MESAJINA İTİRAZ SÜRECİ

Öncelikle belirtmek gerekir ki INTERPOL tüzüğü en temelde insan haklarına dayanmakta ve insan haklarının gerektiği durumlarda süreç işletilmemekte veya iptal edilmektedir. Bu nedenle delillendirilmemiş, usulüne uygun olmayan, formu doğru doldurulmamış veya politik taleplerin işleme alınmaması gerekmektedir. Diğer yandan INTERPOL süreci, terör gibi ülkeden ülkeye değişen konularda da işletilememektedir. Yine de bazı ülkeler farklı çeşitli suçlamalar altında siyasi suçlular hakkında INTERPOL süreçlerini işletmeye çalışmaktadır. 

Türkiye’de, İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde INTERPOL Daire Başkanlığı bulunmakta ve INTERPOL süreçleri bu daire aracılığıyla yürütülmektedir. Öte yandan INTERPOL süreçleri nedeniyle sınırdışı edilen ve iade edilen kişiler hakkında kurumlar arasında işbirliği yapılmakta örneğin Göç İdaresi aracılığıyla N-99 tahdit kodu sisteme işlenmektedir. Böylece kişinin sonradan yapacağı meşruhatlı vize başvuruları veya oturma izni gibi başvurularda bu konu karşısına çıkacaktır. 

INTERPOL süreçlerindeki bir diğer önemli husus ise talep eden ülkenin yargı makamlarının adil ve demokratik standartlara uygun süreçler işletip işletmediğidir. Bu nedenle birtakım ülkeler, kişiler hakkında INTERPOL süreci işletip kırmızı bülten çıkarsa veya difüzyon mesajı gönderse dahi bu kararlara itiraz edilmelidir. 

Bu itiraz süreci öncelikle kişiye ilişkin bilgilere erişim izni talep etmekle yapılmaktadır. Erişim izninin ardından bir dilekçe ile söz konusu karara itiraz edilir ve Genel Sekreterlik bu itirazı inceler. Bu itiraz dilekçesinin hukuki bir dil içermesi, teknik ve somutlaştırılmış olması ayrıca AİHM gibi uluslararası mahkeme içtihatlarının eklenmesi önemli olacaktır. 

TÜRKİYE’DE INTERPOL SÜRECİ ETKİN MİDİR?

Türkiye’de gerek emniyet birimleri gerek de yargı birimleri INTERPOL sürecini etkin şekilde kullanmaktadır. EGM verilerine göre –2017 verilerine ulaşabildim– 82 kişi INTERPOL süreci ile iade edilmiş ve 13 kişi ise ülkemize iade edilmiştir. (EGM 2017 Faaliyet Raporu)  Aşağıda pek çok Yüksek Yargı kararında INTERPOL sürecine ilişkin kararlar yer almaktadır:

“Emniyet Genel Müdürlüğünün interpol aracılığı ile konu hakkındaki yapmış olduğu araştırmaya verilen cevapta,…..SEBA M isimli geminin sahibinin ifadesine göre söz konusu geminin 31/01/2001 tarihinde Cezayir karasularında bulunduğu, adı geçen Türk şirketinden akaryakıt almadığı, MARC isimli geminin 12/03/2002 tarihinde Mersin Limanından fuel oil aldığı ancak satın aldığı şirketin A&B Pazarlama Sanayi Ticaret Ltd. Şti. nin değil B. TRADİNG SA olduğunun belirtildiği, fezlekede belirtilen diğer gemiler hakkında ise yazıda belirtilen tarihler arasında ya akaryakıt satın almadıkları ya da A&B şirketinden değil Baytur adlı şirketten satın aldıklarını ifade ettikleri, incelemeye konu gemilerin bazılarının yakıt türünde bazılarının miktarında farklılıklar olduğu, bu farklılığın tespit edilmesi üzerine sondaj usulü ile yapılan incelemede 23 geminin daha incelendiği yine bazılarının yakıt miktarında bazılarının ise türünde farklılıklar saptandığı, interpol aracılığı ile yapılan araştırmaya verilen cevapta bazı gemilerin kayıtlarda gözüken şirket yerine Baytur Trading SA adlı şirketten yakıt aldıklarını beyan ettikleri görüldüğünden söz konusu şirketin belirtilen adresinde araştırma yapıldığı, söz konusu adreste Anadolu Uluslararası Ticaret Taşımacılık A.Ş adlı şirketin bulunduğu, B. Trading SA adlı şirketin Cenova da faaliyet gösterdiğinin öğrenildiğini” Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 29.04.2014 tarihli ve 2013/12543 E., 2014/6809 K. sayılı kararı

“yazan ve beyanına göre kaçak yollarla Türkiye’ye giriş yaptığı anlaşılan sanığın, gerçek kimliğinin İnterpol aracılığıyla tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, kimliği tespit edilmeden sahte İkamet Tezkeresinde yazılı olan isme göre mahkumiyet kararı verilmesi” Yargıtay Kararı – 11. CD., E. 2013/4470 K. 2014/19433 T. 18.11.2014

“Genel Müdürlük tarafından 24/2/2016 tarihinde, İnterpol’ün difüzyon kararı nedeniyle 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 9. maddesi gereğince G-87 tahdit kodu girildiği ve Türkiye’ye giriş yasağının mevcut olduğu, nakil işleminin yapılamayacağı başvurucuya bildirilmiştir”  Anayasa Mahkemesi Kararı – 2. B., B. 2017/38596 T. 19.10.2021

Öte yandan Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanan Cezai Konularda Adli İşbirliği Rehberi eserinde Interpol sürecinin nasıl işletileceği yer almaktadır. Bu konuda söz konusu rehberden yararlanarak yazdığım, önemli gördüğüm bazı hususlar ise şöyledir:

-INTERPOL’e üye ülkelerle ilgili adli makamların yapacağı başvuru ve taleplerde “adli yardımlaşma süreci” işletilmemektedir. İçişleri Bakanlığı’na yazılacak ve kimlik bilgileri ile sebebi yazılı bir talepname ile süreç işleme alınmaktadır. (Müzekkerelerde Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’ne yazılması durumunda zaman kaybı söz konusu olacaktır.) Öte yandan Rehber’de yer alan ve aralarında Almanya ve Rusya’nın da bulunduğu bazı ülkeler bu süreç için adli yardımlaşma sürecinin işletilmesini talep etmektedir.

-Kırmızı bülten talebi soruşturma aşamasında (CMK 100 veya 248/5 uyarınca) Cumhuriyet Başsavcılıklarınca kovuşturma aşamasında mahkemelerce ve kesinleşen mahkumiyetler içinse yine Cumhuriyet Başsavcılıklarınca, kırmızı bülten formu doldurularak talep edilir.

-Kırmızı bülten talebine ilişkin formda açık kimlik bilgileri, olayların detayları ve tarihleri, mahkeme kararları varsa parmak izi yer mutlaka yer almalıdır.

   AV. HALDUN BARIŞ

[email protected]

Yararlanılan Kaynaklar

Cezai Konularda Adli İşbirliği Rehberi, Adalet Bakanlığı, Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü, Kasım, 2014, (https://diabgm.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/2492019164244CEZA%C3%8E%20KONULARDA%20ADL%C3%8E%20%C4%B0%C5%9EB%C4%B0RL%C4%B0%C4%9E%C4%B0%20REHBER%C4%B0.pdf)

Çam, Ali Rıza. Adli Kolluk ve Bilişim. On İki Levha Yayıncılık, 2015

EGM 2017 Faaliyet Raporu, http://www.sp.gov.tr/upload/xSPRapor/files/Tm2LI+egm_17_fp.pdf

Sezer, Mehmet Siraç, İnterpol Mekanizmalarının Başta Suriye Olmak Üzere Bazı Arap Devletleri Tarafından Muhaliflerine Karşı Bir Araç Olarak Kullanılmasının Hukukiliği Sorunu, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XIX, Y. 2015, Sa. 4

Uluslararası Kriminal Polis Teşkilatı ,https://polisdergisi.pa.edu.tr/uluslararasi-kriminal-polis-teskilati-interpol-1324-haber

Kaya, Sezgin, INTERPOL, EUROPOL Ve Uluslararası Terörizm, Güvenlik Stratejisi Dergisi,  1;2 https://gsd.msu.edu.tr/Content/sayilar/dokuman/GSD_2/GSD_2_122005.pdf,

https://www.interpol.int/

Hariçte İşleme Rejimi nedir ve HİR’den nasıl faydalanılabilir?

Hariçte İşleme Rejimi nedir ve HİR’den nasıl faydalanılabilir?

Hariçte İşleme Rejimi; İşlenmek üzere hammaddelerin ya da tamir edilmek üzere teçhizatların öncelikle ihraç edilmesini; devamında ise tekrar ithal edilmesini mümküm kılan ve bu bağlamda her türlü vergiden muafiyet sağlayan bir sistemdir.

Hariçte İşleme İzin Belgeleri, Ticaret Bakanlığı İhracat Genel Müdürlüğü tarafından verilir. Bu izinler, tamir edilmek üzere yurt dışından ithal edilen teçhizatlar veya işlenmek üzere hammaddeler için verilir. Söz konusu eşyanın Hariçte İşleme Rejimine tabii olabilmesi için Türkiye’nin serbest dolaşımında bulunması gerekir. HİR faaliyetlerinden sonra bir eşyanın belirli koşulları sağlaması şartıyla tekrarTürkiye’ye ithal edilmesi halinde vergilerden tam veya kısmi muafiyet sağlanabilir.

HİR, Türkiye dışındaki ucuz işgücünden yararlanmaktadır. Bununla birlikte tesis edilecek işlem için Türkiye’de yeterli teknolojinin ve verimliliğin bulunmaması durumunda yahut yurt dışından ithal edilen bir eşyanın tamir edilmesi sağlamak amacıyla vardır. Hariçte İşleme Rejimi’nden faydalanmak için söz konusu faaliyetler, Türkiye’deki üreticileri olumsuz etkilememelidir. Bu kararı, izin veren makam mevcut piyasadaki durumunu değerlendirerek verir.

Rejimden faydalanmak için geçici ihracat eşyalarının işlem görmüş ürünleri üretmek üzere kullanıldığı kanıtlanmalıdır. Bunun için gümrük idaresi, ayniyet tespiti gerçekleştirir. Ayniyet tespiti halinde söz konusu eşyanın seri numarası, etiketi, numune ve teknik dokümanları, analiz raporu, sözleşmesi, faturası v.b. unsurları incelenir.

Eşyanızın ihracı; ödenmiş ithalat vergilerinin geri verilmesine, teminata bağlanmış ithalat vergilerinin kaldırılmasına, ihracat vergi iadesine, ihracı nedeniyle tarım politikası kapsamında vergi iadesi dışında bir mali avantaja sebebiyet veriyorsa Hariçte İşleme Rejimi’nden yararlanılamaz.

Böylece Hariçte İşleme Rejimi, firmalara çeşitli vergi muafiyetleri sağlayarak ekonomik kalkınmayı desteklemektedir. Firmalar, HİR’den faydalanarak; üretim hacimlerini artırabilir, maliyetleri düşürebilir ve böylece tüketicilerin daha fazla mal ve hizmet satın alabilmelerini yani zenginleşmelerini sağlayabilirler.

İlave bilgileri için Seyhan Hukuk Bürosu ile iletişime geçiniz.

Dış ticaret Danışmanı Doruk Arslan

İHRACAT BEDELLERİNİN SÜRESİ İÇİNDE YURDA GETİRİLMEMESİ VE YAPTIRIMLARI

İHRACAT BEDELLERİNİN SÜRESİ İÇİNDE YURDA GETİRİLMEMESİ VE YAPTIRIMLARI

Günümüz ekonomisinde milli para birimini korumanın şartlarından biri ülke içerisinde üretilen artı değerin ihraç edilmesine bağlı olarak oluşturulan sermayenin yurtdışına çıkışını engellemektir. Birçok dünya ülkesi bununla alakalı kanunlar ve başka düzenleyici yasal işlemler yapmaktadır. Nitekim ülkemizde de milli para birimini korumak amacıyla 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun çıkarılmış ve bu kanunla ihracat bedellerini yurda getirme zorunluluğu getirmiştir.

1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da, ihracat bedellerinin yurda getirilmesi yükümlülüğü ile alakalı iki tane kabahat düzenlenmiştir. Söz konusu kabahatlerden birincisi 3. maddenin 1. fıkrasında şöyle düzenlenmiştir;

“Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi …”

Görüldüğü üzere kanun Cumhurbaşkanı’nın konu hakkında yaptığı genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere uymamayı kabahat olarak değerlendirmiştir. Bu kabahati işleyen kişiler için ise bu fıkranın devamında şöyle bir yaptırım öngörmüştür;

“… üç bin Türk Lirasından yirmi beş bin Türk Lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılır.”

Bu fıkrada kanun koyucu ithalat ve ihracatla uğraşan kişiler için Cumhurbaşkanı’nın bu konuda vereceği kararlara uyma yükümlülüğü getirmiştir. Bu kararlara uymamanın cezasını ise bu fıkranın devamında düzenlenmiştir;

“… yurda getirmekle yükümlü oldukları kıymetlerin rayiç bedelinin yüzde beşi kadar idari para cezasıyla cezalandırılırlar. İdari para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar alacaklarını yurda getirenlere, birinci fıkra hükmüne göre idari para cezası verilir. Ancak, verilecek idari para cezası yurda getirilmesi gereken paranın yüzde iki buçuğundan fazla olamaz”

Bu kısımda ise kanun koyucu nispi bir ceza belirlemiştir, cezanın miktarı yurda getirilmesi gereken para miktarının yüzde beşidir. Devamında ise kanun koyucu yurda getirilmesi gereken ihracat bedelinin yurda getirilmesini teşvik etmek için idari para cezasının kesinleşmesine kadar miktarın Türkiye’ye getirilmesi durumunda, birinci fıkrada bahsedilen 3 TL-25.000 TL arası para cezasının kabahatliden alınacağını ve bu ceza miktarının da getirilmesi gereken miktarın yüzde iki buçuğundan fazla olamayacağını öngörmüştür. Ayrıca belirtmek gerekir ki, kabahatliye kesilecek cezalar getirilecek kıymetlerin rayiç bedeli yani güncel piyasa değeri üzerinden hesaplanır. Ayrıca eğer yapılan ihracatın bedeli döviz üzerinden alınmışsa, işlemin yapılacağı tarihteki Merkez Bankası’nın döviz satış kuru esas alınır.

21.10.2021 tarihli İhracat Genelgesi’nin 4. maddesinde ihracat bedelinin fiili ihraç tarihinden başlayarak 180 gün içerisinde yurda getirilmesi öngörülmüştür. Bu noktada akıllara gelen soru şayet ihracat bedeli uygun tarihlerde yurda getirilmez ise bunun nasıl tespit edileceğidir. Bu konu Merkez Bankasının İhracat Genelgesinin 26 maddesinde düzenlenmiştir, aracı bankalara bilgisi dahilinde olan beyannamelerle alakalı ihracat bedellerinin yurda getirilmesini ve kabulünü izlemek, indirim ve mahsup işlemlerini gerçekleştirme yükümlülüğü yüklenmiştir.

İhracat hesabının uygun süre içerisinde kapatılmaması üzerine aracı banka Vergi Dairesi başkanlığı veya Vergi Dairesi Müdürlüğüne ihbarda bulunur. Vergi Dairesi Başkanlıkları veya Vergi Dairesi Müdürlükleri ihbardan itibaren 10 iş günü içerisinde 90 süreli ihtarname gönderir. Söz konusu ihtarnamede bu ihtar süresi içerisinde ihracat hesabının kapatılması veya mücbir sebep, haklı durumun belgelendirilmesi istenir. İhtarnamenin süresi içerisinde ek süre alınmazsa veya ihracat hesabı kapatılmazsa, ilgili vergi dairesi savcılığa ihbar yapar.

1567 sayılı kanunun 3 maddesi son fıkrasında düzenlendiği üzere bu hususta idari para cezasına karar vermeye Cumhuriyet Savcısı yetkilidir. Cumhuriyet Savcısı gerektiğinde fiili durumu da gözeterek uygun bir ceza miktarına karar verir. Bu suçların tekerrürü halinde ise verilecek cezalar iki kat olarak hükmedilir. Ayrıca suç tarihi ile tahsil tarihi arasındaki süreler için kanunun belirlediği oranda gecikme faizi uygulanacaktır.

Bu idari para cezasına karşı yapılacak itirazın başvuru yolu ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27 maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına karşı kararın tebliği tarihinden itibaren en geç on beş gün içerisinde sulh ceza mahkemesine başvurulması gerekmektedir. Bu süre içerisinde itiraz edilmez ise idari yaptırım kararı kesinleşecektir.

Yurda getirilmesi ihracat belgelerinin yurda getirilmesi akreditifli ödeme, vesaik mukabili ödeme gibi kanunda sayılan ödeme şekilleriyle yurda getirilebilir. Fakat ihracat bedelinin yolcu tarafından efektif olarak yurda getirilmesi halinde gümrük idarelerine beyan edilmesi zorunludur. Yolcu beraberinde efektif olarak getirilen bedelin tespiti gümrük idarelerince onaylı nakit beyan formu (NBF) ile yapılır.

İhracat hesapları ise aracı bankalar tarafından kapatılır. İhracat hesabı kapatılırken banka bir ihracat kabul belgesi (İBKB) düzenler.

Stj. Av. Deniz Mete ÖZCAN

Ukrayna Savaşı Nedeniyle Rusya’ya Uygulanan Yaptırımlar ve Türkiye’nin Rusya ile AB/ABD Arasındaki Ticarette Rolü

24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna’da yaşanan olaylardan dolayı dünya ciddi bir sürece girmiştir. Bu olayların ardından uluslararası ticaret koşulları dramatik bir biçimde değişmiştir. Bu bağlamda AB ve ABD Rusya Federasyonu’ndaki firmalara ve bireylere yaptırım uygulayarak ticari ilişkilerinde yeni engeller oluşturmuşlar, Rus işyerleri ise yaptırımlara maruz kalmamak adına, tüm bu olaylarda tarafsız kalmaya çalışan Türkiye üzerinden iş yapmaya karar vermişlerdir. Bu yazıda, “yeni uluslararası ticaret koşulları”, Türkiye’nin ABD/AB ile Rusya arasındaki ticarette yeni rolü incelenecek, “neden Türkiye?” gibi sorular ele alınacaktır. Ayrıca Rusya ile NATO ülkeleri arasındaki ticarette geçmişte yaptırımların üstesinden nasıl gelindiği de örneklerle (Finlandiya) ele alınacaktır, bu geçmişteki durum mevcut durumumuzu daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasında silahlı çatışmalar başlamıştır. Bunun sonucu olarak ABD, Avrupa Birliği ve bazı diğer ülkeler Rusya’ya ihracatlarda ve ithalatlarda bazı kısıtlamalar getirmişlerdir. Ayrıca, birçok firma markasının adını korumak amacıyla Rusya’dan gönüllü bir şekilde ayrılmıştır; örneğin ‘’the Big Four’’ olarak da bilinen dünyanın en büyük 4 tane muhasebe firması – Deloitte, EY, KPMG ve PwC Rusya’daki işlerine son vermeye karar vermişlerdir, bunların yanı sıra bazı büyük petrol firmaları da Rusya’yı terk etmeye karar vermiştir, bunların arasında – BP, Equinor ve Shell vardır. Rusya’dan ayrılan diğer büyük firmaların arasında- Nike, McDonald’s, Zara ve Adidas gibi firmalar da vardır.

Fakat, bazı ülkeler Rusya’ya yaptırım uygulamamıştır, bunların arasında Türkiye de bulunmaktadır. Son yıllarda Türkiye, Rusya ile ABD arasında dengeyi korumaya çalışmaktadır dolayısıyla Ukrayna’da yaşananların ardından Türkiye’nin yine tarafsız kalması çok da şaşırtıcı değildir. Fakat, Türkiye’nin dengeli dış politikasının başka bir yanı da bulunmaktadır.

Son yıllarda, ortalamanın üzerinde olan büyüme oranlarına rağmen, Türk ekonomisi olumsuz denilebilecek bazı süreçlerden geçmiştir. Sadece 2021 yılında ülkenin para birimi değerinin %44’nü kaybetmiş, 2018’den beri enflasyon oranları ise çift-haneli oranlara gelmiştir. Bu durum ülke vatandaşların yurt dışında ödemeleri gereken borçlarını ödemekte zorlandıkları anlamına gelmekte ve ülkenin döviz paraya ihtiyacı olduğunu göstermektedir. Türkiye bu ihtiyacı karşılayabilmek için tarafsız bir politika izlemeye özen göstermiştir. Dolayısıyla da savaştan dolayı birçok firma Rusya’da doğrudan iş yapmamaya karar verince ya da yapamayınca yaptırımlardan kaçınmanın yollarından biri de Türkiye olmuştur.

Ek olarak şunu da söylemek gerekir: Türkiye’nin coğrafi konumu da bu konuda önemli bir rol oynamıştır. Rusya, Orta Doğu ve Avrupa Birliği arasında kalan topraklara sahip olan Türkiye Cumhuriyeti Rusya’ya hızlıca ve taşıma masraflarını aşırı artırmadan ulaşmak isteyen her bir firma için olağanüstü bir seçenek haline gelmiştir. Örneğin, 2022 yılının mart ayında kurulan ‘’Azu International’’ adlı bir IT firması kurulduktan bir hafta sonra Amerika Birleşik Devletleri’nden Rusya’ya bilgisayar parçaları nakliye etmeye başlamıştır. Bu şekilde söz konusu firma 2022 yılında 20 milyon ABD doları değerinde mal Rusya’ya götürmüştür. İstanbul boğazları ve Türkiye’nin hem Karadeniz hem Akdeniz’deki deniz limanları sayesinde Türkiye’den Rusya’ya taşımacılığın en ucuz yöntemi olan – su yoluyla ulaşmak mümkündür. Ayrıca birçok firma üretiminin bir bölümünü ya da tamamını Türkiye’de bulundurur.

SOVYET DÖNEMİ FİNLANDİYA ÖRNEĞİ

Kış savaşı ve Devam savaşından sonra Finlandiya SSCB ile ilişkilerinde önemli değişiklikler yaptı. 1944’teki Devam Savaşının ardından Finlandiya, dış ilişkilerinde, batı ile ilişkilerini geliştirmek ile Sovyetler’in güvenini korumak arasındaki ince çizgi üzerinde yürüdü. Batı blokuyla yakınlaşırken ekonomik açıdan Batı’ya entegre olacağından şüphe eden SSCB’yi yatıştırmak için ABD’nin Marshall Planı’nı reddetti. Batı Avrupa örgütleri AET ve EFTA ile anlaşmalar yaparken bir yandan da Doğu Avrupa Sovyet Bloğuyla anlaşmalar yaparak SSCB’nin ayrıcalıklı ulusu olma statüsünü garantiledi ve SSCB’ye AET ortaklarına verdiği ticari tavizlerin aynısını vereceğine söz verdi.

Finlandiya’nın en büyük ticari ortakları Batı ülkeleri iken, Finlandiya da SSCB’nin (Batı Almanya’dan sonra) ikinci en büyük ticari ortağı haline geldi. Eşyalar Finlandiya üzerinden SSCB’ye ulaştırılıyordu. SSCB’nin Finlandiya üzerinden ithal ettiği mallar arasında gemiler, buz kırıcılar, tüketim malları ve hastane, otel ve endüstri tesisleri için inşaat malzemeleri de vardı. Finlandiya, SSCB için Batılı teknolojilere en önemli ulaşım noktası idi, zaman içerisinde Batı’ya açılan bir pencere oldu. Bu şekilde Finlandiya SSCB için daha değerli hale geldi; SSCB işgal edilmiş, komünist Finlandiya üzerinden Batıyla ticari faaliyetleri yürütemezdi. Finlandiya’nın bağımsızlığı Moskova’nın çıkarlarıyla uyuşmaya başladı. Bu dış politikaya Paasikivi-Kekkonen dış politikası dendi, bu iki Finlandiya lideri bu yaklaşımı geliştiren insanlardı.

Finlandiya bu ticari ilişkilerini yürütürken bir yandan ekonomisini büyüttü, öte yandan Sovyetler’in güvenini de korudu. NATO ülkeleri ve ABD Finlandiya’ya bu konuda engel olmadılar çünkü bu durum onların çıkarlarıyla da uyuşuyordu. İşte son zamanlarda Türkiye’nin de benzer bir rol üstlendiğini görmekteyiz. Türkiye’nin 21. yüzyılda edindiği ekonomik büyüklüğü sayesinde, ayrıca son yıllarda ABD ile ilişkilerinde karşılıklı güveninin azalmasından dolayı Türkiye, soğuk savaşın aksine tarafsız bir tutumu seçmiş gibi görünmektedir.

Ayrıca son yıllardaki enflasyon ve TL’nin değer kaybetmesi nedeniyle dış borcunu kapatması gereken Türkiye ekonomisinin de acil dövize ihtiyacı vardır. Ukrayna’daki olaylar nedeniyle Rusya ile NATO arasındaki ticari ilişkilerinde oluşan engeller yüzünden, Rusya’dan ve NATO ülkelerinden birçok firma zarara uğramamak için alternatif yolları aramaya başlamıştır. Türkiye’nin Rusya’ya çok fazla yaptırım uygulamaması nedeniyle ve yukarıda söz edildiği gibi, Türkiye’nin hem AB hem Rusya’ya coğrafi konumu açısından yakın olmasından dolayı, birçok şirket işlerini Türkiye üzerinden devam ettirmeye karar vermiştir. Örneğin Rus Fesco nakliye şirketi, Türkiye’deki rotalara yeni deniz limanları ve gemileri ekledi, böylece birçok sanayi, teknoloji ve elektronik ürünü İstanbul’dan Novorossiysk’teki deniz limanına götürülüyor.

Diğer yandan Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılmasıyla Rus firmaların döviz kullanarak yabancı şirketlerle iş yapmaları zorlaştı. Fakat, Türkiye’nin en büyük bankalarından beşi, Vakıfbank, DenizBank, İş Bankası, Ziraat Bankası ve Halk Bank Rusya’nın Merkez Bankası tarafından, Visa ve Mastercard’a, alternatif olarak geliştirilen Mir ödeme sistemine dahiller. Böylece Türkiye ekonomik büyümeyi desteklemeye çalışırken bir yandan Rus ve Rusya ile ticaret yapan firmaların işini kolaylaştırmaktadır.

Yazan: Doruk Arslan

TEDARİK ZİNCİRİ GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN TAVSİYELER

TEDARİK ZİNCİRİ GÜVENLİĞİNE İLİŞKİN TAVSİYELER

Tedarik zincirleri genellikle küresel salgınlardan su yollarındaki tıkanıklıklara, yetersiz altyapıdan uluslararası çatışmalara kadar çeşitli faktörlerden etkilenir. Tedarik zincirlerinizin güvenliğini sağlamak için devletler ve uluslararası kuruluşlar tarafından bir takım ilkeler ve kurallar geliştirilmiştir.

Bunlar birkaç aşamaya bölünebilir. İngiltere’nin Ulusal Siber Güvenlik Merkezi’ne göre, bunlar şu şekilde sıralanabilir:

a)Riskleri anlayın

b)Kontrolü sağlayın

c)hazır olduğunuzdan emin olun ve en son olarak sürekli olarak güvenlik yaklaşımınızı geliştirin.

Riskleri anlamak, sözleşmenizin hassasiyetini, tedarikçilerinizin elinde tuttuğu veya daha sonra erişeceği bilgilerin değerini anlamanız açısından önemlidir. Bu, daha sonra herhangi bir yasal anlaşmazlığın ortaya çıkması durumunda çok önemli olacaktır.

İkincisi, tedarikçilerinizin kim olduğunu ve onların güvenlik önlemlerinin ne olduğunu bilmeniz önemlidir. Bu, onlara sağladığınız bilgilerin ne kadar iyi korunacağını belirlemenizi sağlayacaktır. Tedarikçileriniz alt yüklenicilerle de anlaşacaksa alt yüklenicilerin önceden belirlenmiş güvenlik gereksinimlerine uyup uymadıklarını kontrol etmeniz, tedarikçilerinizin ve alt yüklenicilerinin verilerinize sahip olacağı erişim düzeyini bilmeniz gerekir. Tedarikçilerinizin kişisel verilere erişim üzerinde ne kadar yüksek düzeyde kontrole sahip olduğunu da bilmelisiniz çünkü bunları yabancılarla paylaşmalarını istemezsiniz. Veri güvenliğine ilişkin beklentilerinizi tedarikçilerinize açık bir şekilde iletiniz, böylece yanlış anlaşılmaların ortaya çıkmasını önleyebilirsiniz.

Ortaklarınızı, size veya veri güvenliğinize oluşturdukları risk seviyesine göre gruplandırmak iyi bir fikir olur. Değerlendirme için; ortaklarınızın işlemlerinizdeki önemi, olası tehditlerin büyüklüğü, onlardan aldığınız hizmet türü, ne tür veriler elde ettikleri gibi faktörleri dikkate alın.

Bu bilgileri tedarikçilerinizle paylaşın, bazı eşyaların depolanması ve tedariği diğerlerinden farklı bir yönetime ihtiyacı olabilir. Örneğin, tıbbi malzemeler, kesinlikle tarımsal ürünlerine göre farklı bir yaklaşım gerektirir.

Kontrolü oluşturmak; bu aşama, tedarik zincirinizi kontrol ettiğinizden emin olmanız için son derece önemlidir. Bunu yapabilmek için, güvenlik ve performans beklentilerinizi sürekli olarak karşılayamayan ortaklarınızı belirleyin. Ayrıca, tedarikçilerinizden birine aşırı bağlı olup olmadığınızdan emin olun . Kontrolünüzü korumak için en önemli faktör, çeşitlendirme olacaktır.

Şunu tekrar vurgulamak iyi olur, açık iletişim, işlemlerinizi takip etmek için de önemlidir. Minimum veri güvenliği beklentilerinizi belirleyin ve tedarikçilerinize iletin. Sözleşmelerinize yukarıda belirtilen güvenlik beklentilerinizi eklemeyi asla unutmayın ve taşeronlarla çalışırken tedarikçilerinizin de aynı şeyi yapıp yapmadıklarını kontrol edin. Veri güvenliğine ilişkin sorumluluklarını yerine getirdiklerine dair kanıt sunmalarını talep edin. Açık iletişimin son dereci önemli olduğunu unutmayın.

Düzenlemelerinizi kontrol ediniz. Tedarikçilerinizin her birinin güvenlik kurallarınıza uyduğundan ve performansları hakkında yukarı yönlü raporlar sağlayıp sağlamadığını kontrol ediniz.

Denetim hakkı”nı tüm sözleşmelerinize ekleyin ve tedarikçilerinizin işinizle ilgili taşeronlarıyla yapılan sözleşmelerden herhangi biriyle aynı şeyi yaptığından emin olun. (Bunun hangi durumlarda mümkün olup olmadığı konusunda danışmanlığı için lütfen Seyhan Hukuk Bürosuyla iletişime geçiniz.)

Performans göstergeleri geliştirin. Bu, tedarikçilerinizin performanslarını takip etmelerini ve size etkili bir şekilde raporlamalarını sağlayacaktır. Böylece, tedarik zincirinizin ne kadar verimli çalıştığını her zaman bileceksiniz, bu da engellerden herhangi biri üzerinde çalışarak, tedarik zincirinizi geliştirmenizi sağlayacaktır.

Bunlara ek olarak, savaşlar, pandemi veya siyasi kriz gibi dış faktörlerden korunduğunuzdan emin olmak önemlidir. Bunu yapmak için dünyada meydana gelen olayları takip etmeli ve herhangi bir beklenmedik durumda (yaptırımlar, döviz dalgalanmaları vb.) önlemler almalısınız. Bu faktörler sizin kontrolünüz dışında olduğundan, en iyi strateji bu olayların etkilerine karşı etkili yollar bulmak olacaktır. Örneğin, alternatif tedarikçiler veya mevcut tedarikçilerle çalışmanın alternatif yasal yollarını bulmak. Kendinizi, şirketinizi ve şirketinizin varlıklarını yaptırımlardan korumanın yasal yönlerini öğrenmek için lütfen Seyhan hukuk firmasından yasal tavsiye alın.

Sonuç olarak, yukarıda belirtilenlerin tümü, tedarik zinciri yönetimi ve kuruluş sürecinde yer alan risklerden korunmanızı sağlamak için çok önemlidir. Bu sorunun hukuki tarafı için lütfen danışmanlık için Seyhan Hukuk Bürosu ile iletişime geçiniz.

Doruk Arslan

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), Uluslararası Ticaretin kurallarını ve yasalarını korumaktan sorumlu olan hükümetler arası bir kuruluştur. Küresel GSYİH’nın % 98 ‘ini temsil eden dünyanın en büyük uluslararası ticaret kuruluşudur.

DTÖ 1995 yılında “Marakesh Anlaşması” ile kurulmuştur. Bundan önce 1948 ‘den beri Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması olarak biliniyordu. DTÖ, uluslararası ticaret anlaşmalarının yanı sıra anlaşmazlıkların çözümü için bir çerçeve sağlayarak örgüt üyeleri arasında mal ve hizmet ticaretini kolaylaştırır. Bu anlaşmalar genellikle tarifeleri, kotaları ve diğer kısıtlamaları azaltmayı amaçlamaktadır.

DTÖ üyeleri diğer üyelere karşı ayrımcılık yapamaz, yani bir ülkeden bir ürüne uygulanan tarife diğer tüm üye devletlerden aynı ürüne uygulanmalıdır, bu en çok tercih edilen ulus kuralı olarak bilinir, ancak çevre koruma, ulusal güvenlik ve diğer önemli hedefler gibi istisnalar olabilir.

DTÖ’nün merkezi İsviçre’nin Cenevre kentindedir. Karar organı Bakanlar Konferansı’dır. Günlük işlevleri, tüm üye devletlerin temsilcilerinden oluşan Genel Konseyin sorumluluğundadır. Genel Müdür ve dört milletvekili tarafından yönetilen yaklaşık 600 kişilik bir sekretarya idari, profesyonel ve teknik hizmetler sunmaktadır. DTÖ’nün yıllık bütçesi 220 milyon ABD dolarıdır ve üyeler tarafından Uluslararası Ticaretteki paylarına göre katkıda bulunulmaktadır.

DTÖ, üye ülkelerin fikri mülkiyet haklarının korunmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Buna yenilik ve ekonomik büyüme için gerekli olan telif hakları, patentler ve ticari markalar dahildir. DTÖ, bu hakları koruyarak, şirketlerin ve bireylerin yeniliklerinden yararlanabilmelerini ve ticaretin ülkeler arasında serbestçe gerçekleşebilmesini sağlamaya yardımcı olur.

Bununla birlikte, DTÖ, küreselleşmeden elde edilen faydaların eşitsiz dağılımı ve ticaretin gelişmekte olan ülkeler üzerindeki olumsuz etkileri gibi belirli ticaret konularını ele almada algılanan eylem eksikliği nedeniyle bazı çevrelerden eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. Örgüt, şeffaflık ve hesap verebilirlik eksikliğinin yanı sıra gelişmiş ülkeler lehine algılanan önyargısı nedeniyle de eleştirilmiştir.

Sonuç olarak, Dünya Ticaret Örgütü uluslararası ticaretin teşvik edilmesinde ve düzenlenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Ticaret engellerini kaldırarak ve fikri mülkiyet haklarını koruyarak, DTÖ dünya çapında ekonomik büyüme ve kalkınmayı teşvik etmeye yardımcı olur. Örgüt eleştirilerle karşı karşıya kalırken, adil ve eşitlikçi bir küresel ticaret sisteminin sağlanmasında önemli bir rol oynamaya devam etmektedir.